Araştırma AlanlarıUluslararası Hukuk...

Uluslararası Hukuk Perspektifinden Rusya – Ukrayna Krizi

Dünya ve Türk basınında sıcak gündemlerden biri olan Rusya ve Ukrayna arasında devam eden çatışma sürecini anlamak için öncelikle Rusya ile Ukrayna arasındaki krizin arka planını incelemek gerekir. 1991’de SSCB’nin dağılmasının ardından bağımsızlığını kazanan Ukrayna ve Belarus Rusya ile ilişkilerini devam ettirerek “Bağımsız Devletler Topluluğunu” kurmuştur. Rusya’nın amacı ticari ilişkilerini geliştirerek yeni bağımsız olan bu devletlerde kendine yakın hükümetler kurulmasını sağlayarak nüfuz alanını devam ettirmek istemesidir. Ancak Ukrayna’da durum Rusya’nın aleyhine olmuş ve Ukrayna,Batı ile ilişkilerini güçlendirmek için adımlar atmaya başlamıştır. Kiev meydanında gösteri yapan Ukraynalıların “geleceklerinin AB ve NATO’dan geçtiğini” (Sağlam, 2014, s.435) dile getirmeleri de Batı yanlısı bir politika izlendiğinin somut göstergelerinden biridir.

Rusya açısından Ukrayna oldukça önemli bir devlettir. Ukrayna, Avrupa ile Rusya arasında tampon niteliğindeyken aynı zamanda Rus gazının taşınmasında tercih edilen bir güzergâhtır. Ayrıca Sovyet döneminde Rusya’nın tahıl ihtiyacının karşılanmasında verimli bir kaynak, Karadeniz’de Rus faaliyetleri için stratejik limanlara sahip olan bir ülkedir. 2008 yılında NATO’nun Bükreş’te yapılan toplantısında Rusya için önemli iki devlet olan Ukrayna ve Gürcistan’ın üyeliğinin gündeme gelmesiyle gelecekte Rusya ile NATO’nun karşı karşıya geleceği ve güç mücadelesinin ortaya çıkacağının (Birsel, 2012, s.117) işaretleri ortaya çıkmıştır. Ukrayna’nın AB ile ilişkilerini geliştirmek amacıyla Ortaklık Antlaşması imzalaması beklenirken bu süreci askıya alması Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik politikalarında yeni adımlar atmasına neden olmuştur. Putin, 2013’de Ukrayna’ya Avrasya Gümrük Birliğine katılma çağrısında bulunmuş, Yanukoviç ile bu yönde görüşmeler gerçekleştirmiştir (Cura, 2016, AA). Yanukoviç’in AB ile yapılan antlaşmaların uygulanmasında olumsuz tavırlar sergilemesi, ekonomik ilişkilerin kötüye gitmesi ve Rusya’nın baskılarının artması Ukrayna’da istikrarsızlığı da beraberinde getirmiştir.

2014 yılında dönemin Ukrayna Cumhurbaşkanı Yanukoviç’in ülkede başlayan protestoların ardından istifa etmesi sonucu ortaya çıkan otorite boşluğundan yararlanan Rusya “Ukrayna’nın Avrupa Birliği ile ilişkilerini geliştireceği, ardından da NATO’ya üye olacağı ve bu durumun da kendisi için bir tehdit oluşturacağı endişesiyle kendisi için stratejik öneme sahip olan Kırım’ı (Konak,2019, s.85)” ilhak etmiştir. Kırım’ın Rusya’ya katılması Donbas bölgesindeki ayrılıkçı gruplar için bir emsal teşkil etmiş ve bölgede çatışmalar ve gösteriler devam ederken Rusya bu gruplara Rus yanlısı olmaları nedeniyle destek vermiştir. Rusya’nın Donbas bölgesindeki bu ayrılıkçı cumhuriyetleri desteklemesinin nedeni hukuki anlamda “tanıma” yolu ile meşruiyet kazandırarak, bölgede askerlerini konuşlandırmak ve olası bir Ukrayna müdahalesinde kolayca bölgeye ulaşabilmektir. Ancak ne kadar hukuki gibi görünse de mevcut bölge Ukrayna’nın toprakları arasında kaldığı için bu girişim hukuka aykırıdır.

Donetsk ve Luhansk bölgeleri, Rusya, Ukrayna, AGİT’in de taraf olduğu Minsk Antlaşması sonucu ateşkes ilan edilmesine rağmen bölgedeki çatışmaların durdurulmasında etkili olmamıştır. 2015’te üç garantör devlet (Rusya, Almanya, Fransa) ile Ukrayna kapsamlı bir ateşkes ve barış anlaşması imzalanarak kriz çözümlenmeye çalışılmış ancak bölgedeki gerilim sona ermemiştir.

Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in 21 Şubat 2022’de yaptığı açıklamada “tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden sözde Donestsk ve Luhansk Cumhuriyetlerini tanıma kararını onayladıkları” ifadelerine yer vererek Ukrayna’nın toprak bütünlüğü aleyhine bir hamle yapmıştır. Bu iki cumhuriyet ile yaptığı savunma antlaşmalarını gerekçe göstererek Rus askeri birlikleri bölgeye konuşlandırılmıştır. Bu durum 2015 yılında imzalanan Minsk Antlaşmasının açıkça ihlalidir. Birleşmiş Milletler Antlaşması 2/4. Maddesi;

Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığa karşı, gerek Birleşmiş Milletlerin Amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar” ifadeleriyle bir devletin başka bir devletin egemenliğine aykırı bir şekilde kuvvet kullanılmasını yasaklamaktadır. Rusya’nın Ukrayna’ya düzenlediği saldırılar açıkça Birleşmiş Milletler Şartı’na aykırıdır. Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne karşı işlenen her türlü saldırıda Ukrayna askeri kuvvetleri meşru müdafaa hakkı kapsamında karşılık verme hakkına sahiptir.

Ukrayna’dan yapılan yayınlarda sivil halkın, çocukların ve yerleşim yerlerinin saldırılar sonucunda zarar gördüğü bilinmektedir. Bu durum Uluslararası Hukuku açısından önemli belgelerden biri olan 1949 Cenevre Sözleşmelerine göre Rusya tarafı olduğu bu antlaşmayı da ihlal etmektedir. İki büyük Dünya Savaşı’ndan sonra barışın yeniden tesisi ve korunması amacıyla kurulan Birleşmiş Milletlerin kuvvet kullanma dahil her türlü önlemin alınmasında etkili olacak organı olan Güvenlik Konseyi de Rusya’nın aleyhine alınacak her türlü kararı engellemek için veto hakkını kullanması nedeniyle büyük bir çıkmaza girmektedir. Güvenlik Konseyi dönem başkanlığının da Rusya’da olması bu saldırının önceden planladığı yönündeki şüpheleri de kuvvetlendirmektedir.

Rusya’nın uluslararası hukuka aykırı eylemlerini durdurmak amacıyla uluslararası toplum çeşitli yaptırımlar uygulayabilir. Avrupa Birliği üyesi olan ve eskiden SSCB hakimiyetinde olan Estonya, Letonya, Litvanya gibi devletler Rusya’nın saldırgan tavrı karşısında askeri müdahale seçeneğine daha yakın devletler arasında yer almaktadır. AB, 2014’ten bu yana Rusya’nın bölgedeki faaliyetleri nedeniyle Rus şirketlerinin uluslararası sermaye piyasalarına erişimini kısıtlamak, ithalat ve ihracatlarını engellemek gibi önlemler almıştır. AB, Rusya’nın Minsk Antlaşmasına uymadığını gerekçe göstererek yaptırımları 6 ay daha uzatacağını[1] açıklamıştır. Rusya’nın saldırılarını devam ettirmesi halinde ekonomik olarak ciddi yaptırımlarla karşı karşıya kalması olasıdır.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Rusya’nın veto etmesi nedeniyle karar alamaması halinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu “barış için birlik” yöntemini uygulanarak Rusya’ya karşı çeşitli yaptırımlar uygulanmasını sağlanabilir. Barış için birlik yöntemi;

Güvenlik Konseyi; barışın tehdidi, ihlâli veya saldırı fiilinin mevcut göründüğü herhangi bir durumda, daimî üyeleri arasında oybirliği olmadığından dolayı uluslararası barış ve güvenliği korumaya yönelik aslî sorumluluğunun gereğini yerine getirmekte başarısız olduğu takdirde, Genel Kurul uluslararası barış ve güvenliği muhafaza etmek veya tekrar tesis etmek için, barışın ihlâli veya saldırı fiilinin varlığı hâlinde, silâhlı kuvvet kullanılması dâhil üye devletlere müşterek tedbirlerin alınmasına yönelik uygun tavsiyeleri belirlemek üzere konuyu derhal ele alacağını kararlaştırır. Genel Kurul toplantı hâlinde değilse, söz konusu talebi takiben yirmi dört saat içinde olağanüstü toplanabilir. Bu tür bir olağanüstü toplantı, Güvenlik Konseyinin herhangi bir yedi üyesinin oyu veya BM üyelerinin çoğunluğu tarafından talep edildiği takdirde yapılacaktır…” (Topal, 2014, s.115) şeklinde ifade edilmektedir.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2/3 çoğunluğuyla kuvvet kullanma dahil her türlü yaptırım kararının alınması mümkündür. Mevcut durumda Rusya, barış için birlik kararı şartlarından olan barışın tehdidi, saldırı fiilinin gerçekleşmiş olması ve barışın bozulması koşullarını gerçekleştirmiştir. Ukrayna ve Rusya temsilcileri arasında yapılan görüşmeler sonucunda diplomatik yollardan barış sağlanamazsa uluslararası toplum bu duruma sessiz kalmamalı bir an önce barışın yeniden tesisi için harekete geçmelidir.

 

 

 

KAYNAKÇA

  • BİRSEL, H. (2012), “Başlangıçtan Günümüze NATO Sorunsalı “Madalyonun İki Yüzü”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 2012, Sayı 25, s.109-124.
  • HÜSEYNOV, F. (2003), “Bağımsız Devletler Topluluğunun Oluşumunun Hukuki Boyutları”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 52, Sayı 4, s.387-401.
  • KONAK, A. (2019), “Kırım’ın İlhakı ile Sonuçlanan Ukrayna Krizi ve Ekonomik Etkileri”, Uluslararası Afro-Avrasya Çalışmaları Dergisi, Cilt 4, Sayı 8, s.80-93.
  • SAĞLAM, M. (2014), “21. Yüzyılda Küresel Rekabetin Zemini Ukrayna”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 69, Sayı 2, s. 435-444.
  • TOPAL, A.H. (2014), “Uluslar arası Barış ve Güvenliğin Sürdürülmesi Kapsamında Barış İçin Birlik Kararının Uygulanabilirliği” ,Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sayı 19, s.101-126
İnternet Kaynakları
Gülnur BALCI
Gülnur BALCI
Ufuk Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden 2019 yılında derece ile mezun oldu. Ufuk Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Programı Yüksek Lisans (Tez Konusu: Uluslararası Hukukta Hukuka Aykırı Eylem ve Diplomatik Özür) eğitimini 2021 yılında tamamladı. Uluslararası Bilim Kültür Kongresinde "Türk Dış Politikasında Kudüs'ün Yeri" başlıklı bildirisi yayınlanmıştır. "Uluslararası Hukukta Hukuka Aykırı Eylem ve Diplomatik Özür" başlıklı yayımlanmış kitabı bulunan Balcı, ileri düzey İngilizce ve orta düzeyde Almanca bilmektedir.

İlgili Yazılar

YORUM ALANI

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz