Bir Siyasi Araç Olarak Medreseler

Medreseler, tarihsel süreç içerisinde muhtelif rollere bürünmüş çok katmanlı eğitim kurumlarıdır. İslami ilimlerin düzenlenip yayılmasına büyük bir etkiye sahip bu sistemli yapılar, gerek halk gerek de birtakım güç odakları için azımsanmayacak ölçüde bir potansiyeli barındırmıştır. Medreseler, akli(mantık, usül gibi) ve nakli ilimlerin gelişimine faydasıyla beraber, zamanla doğa bilimlerini de müfredatına ekleyerek kapsamlı eğitim kurumlarına dönüşmüştür. Fakat medreseleri yalnızca birer eğitim kurumları bağlamında görmek bu kurumları ve onların etkisini oldukça dar bir pencereye sığdırmaya çalışmak olur. Bu yazıda, birçok işlevi bulunan medreselerin siyasi olarak etkin bir biçimde kullanıldığına dair var olan düşünceleri üç konsept üzerinden sınırlandırıp örneklendirmeye ve bu görüşe karşı çıkanların düşüncelerini aktarmaya çalışacağım.
İlk olarak var olan düzen içerisinde, yaygın görüşe karşı kendi sistematiğini ortaya koymaya çalışması; ikinci olarak ortaya çıkan propagandacı söylemcilere karşı savaşı meşru gösterme çabası ve üçüncü olarak da devletin ideolojisini oturtup sağlamlaştıracak kadrolar yetiştirme isteği şekilde kategorilere ayırabiliriz. Zikredilen üç kategoride de, medreselerin oluşumunda siyasetin vazgeçilemez bir unsur olduğunu görmekteyiz. Bu temel düşünceyi açmadan önce medreselerin oldukça yüzeysel de olsa oluşum sürecinden bahsetmek yararlı olacaktır.

Medreselerin ortaya çıkışının envaiçeşit sosyal ihtiyaçlara binaen gerçekleştiğin söyleyebiliriz. Birtakım dersler İslam’ın daha ilk dönemlerinden itibaren mescitlerde verilmeye başlanmıştır fakat zaman içerisinde bu durum mescitte ibadet edenleri rahatsız eder bir hâle gelmiştir. Ayrıca zaman geçtikçe üretilen bilginin fazlalaşması ve sistemleştirme gereği de farklı bir mekanın gerekliliğini lazım kılmıştır (Hızlı, 1987). Ancak mekan olarak medreselerin oluşumunu yalnızca bu sebeplere bağlamaya çalışmak medreselerin gelişim sürecindeki önemli bir ayağı göz ardı etmek manasına gelir. Çünkü medreselerin ortaya çıkış zamanlarında dönemin siyasi olaylarının çok büyük bir tesiri vardır. Dokuzuncu yüzyılda medrese oluşumlarına birtakım lokal örnekler verilebiliyor olsa da sistematik bir medrese kuruluşunu, Nizamülmülk’ün oluşturmuş olduğu medreselerle görmekteyiz.

Bahsedildiği üzere medreselerin sistematikleşip gelişmesine çokça katkı sağlayan Nizamiye Medreseleri’nin oluşumunda mezkur sosyal etkenlerin yanı sıra birtakım siyasi nedenler zikredilir. Siyasi neden olarak iki görüş belirtilmiştir ki bu nedenlerin medresenin kuruluşunda çok temel bir rol aldığı söylenmektedir. Bu görüşlerin ilkinde Hanefi olan Selçuklulara karşı Şafii ve Eşari öğretiyi güçlendirme ve yayma istencinden bahsedilmiştir. Çünkü medresede eğitim verecek olan müderrislerin Şafii fıkhını ve usulünü bilmesi zorunlu görülmüştür. Ayrıca medreselerin imkanlarından öncelikli olarak Şafiilerin faydalanması gözetilmiştir (Al-Faruque, 1987). Fakat bu sebebi Şafii-Hanefi ikilemine bağlamak, ya da sadece bu kanıya bağlamak, birçok araştırmacının görüşüne ters düşecektir.

Nizamülmülk’ün dönemine rast gelen Batıniler, çeşitli propagandalarla kitleleri kendi lehine devşiren faaliyetlerde bulunmuş ve bu durum Selçukluyu zora sokacak bir etken haline dönüşmüştür. Selçuklu, askeri sahada her ne kadar Batınilerden daha büyük bir güce sahip olsa da Batınilerin yapmış olduğu propagandaların bir ordu kadar etkisi olmuştur. Bu kaos haline karşı harekete geçen Nizamülmülk, bir medreseler ağı oluşturmuştur ve böylelikle Şii olan Batınilere karşı Sünni anlayışı ayakta tutup, fikri sahada da bir nevi müdafaa ve çatışma başlatılmıştır (Anjum, 2006). İmam Gazali de bu medreselerde müderrislik yapmış ve bu mesele üzerine Fedaihu’l-Batıniye adlı bir kitap kaleme almıştır (Kayapınar vd., 2017). Kısacası denilebilir ki medreseler mevcut siyasal krize cevap üretecek mahiyette önemli bir işlev görmüş bir diğer taraftan da bu kriz sistemli medreselerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir.

Yavuz Sultan Selim döneminde doğudan bir tehdit yükselmiş ve o zamanlar henüz sultan olmayan Şehzade Selim babası II. Beyazıd’ı uyarsa da tatmin edici bir hareket ortaya konmamıştır. Bunun neticesinde kontrolü ele geçiren Sultan Selim doğuya yönelmiş ve birçok sefer düzenlemiştir. Safeviler ve Osmanlılar arasında gerçekleşen bu çatışmalar ve yapılan mücadelelerin etkisi sadece askeri bağlamda kalmamıştır. Safevilerin dâîlerle Doğu’daki halka -bilhassa göçmen olanlara- yapmış olduğu propaganda Osmanlı tarafında fikri bir hareketlenmeyi gerekli kılmıştır (Çetin, 2011). Bu dönem, medreselerde Sünni anlayışın hararetli bir şekilde savunulduğu ve Şiilere karşı antitezlerin üretildiği bir dönem olmuştur. Esasen Şah İsmail ve Yavuz Sultan Selim dönemine kadar Sünnilik ile Şiilik arasında derin bir husumet bulunmamaktadır. Şiilere karşı medreselerde verilen eğitim kelam alanında verilmiş ve bu eğitimler de oldukça yüzeysel bir düzeyde kalmıştır (Yılmaz, 2015). Fakat bahsi geçen dönemden itibaren bu yüzeysellik bir kenara bırakılarak daha derin ve kapsamlı eğitimlere başlanmış, bu süreç ileriki dönemlerde de devam etmiştir. Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerini görmüş ve medrese eğitimi almış olan Abdullah el-Şirvani bu konseptteki medreselerden çıkan öğrencilere iyi bir örnektir. Şirvani; siyasetname, tasavvuf ve kelam alanında üç eser vermiştir. Bu eserlerin üçünün merkezinde de Safevilerin yoldan çıkmış olduğu ve yapmış oldukları faaliyetlere karşı aksiyon alınması gerektiğine dair görüşler yer almaktadır (Yılmaz, 2015). Bunlara benzer birçok eser kaleme alınmış olup bu konuda çeşitli dersler verilmiştir. Karşı tarafın dalalet içerisinde olduğunu ortaya çıkarmak, Osmanlının İran’a yapacağı seferlere bir meşruiyet kazandırmış ve halkın seferlere karşı olan tepkisini azaltmakla kalmayıp halk tabanından destek de almıştır (Çetin, 2011). Özetle söylemek gerekirse bu noktada medreseler, ortaya çıkmış olan Safevi sorununun üzerine gidilebilmesi için fikri alanda bir meşruluk sağlamıştır.

Modern devletlerden önce kurulmuş olan monarşik devletler her ne kadar devletin başındaki mutlakiyetçi bir şahsın önderliğinde var olmuş olsalar da birçok alt yönetim birimine ihtiyaç duymuşlardır. Muhtelif yönlerden Osmanlı devletini kökten etkilemiş olan Fatih Sultan Mehmet de aynı şekilde devlet kademelerinde görev yapacak kişilere ihtiyaç duymuştur. Sahnı Seman medreselerinin kurulmasında da bu faktörün etkisi büyüktür. Devletin otoritesini sağlamlaştıran Fatih Sultan Mehmet, halihazırdaki medreseler dışında devletin lehine çalışabilecek kişiler yetiştirmek amacıyla hem fenni hem de dini ilimlerin verildiği Sahnı Seman medreselerini kurmuştur (Şanal, 2003). Bu medreselerin varlığı devletin gücünü arttırmış ve sistemini güçlendirmiştir. Dolayısıyla bu kurum devletin yönetim felsefesini bir sisteme oturtacak ve devamını getirecek kişilerin yetişmesine öncülük etmiştir (Çetin, 2011). Hülasa, Sahnı Seman medreseleri; devletin ideolojisini iyice yerleştirilmesinde ve kadrolara şahıs yetiştirme noktasında etkili olmakla sınırlanmamış, Osmanlı içerisinde oluşacak bu minvaldeki medreselere öncü olmuştur.

Fakat bu argümanların yanı sıra medreselerin siyasi bir araç olarak kullanılmasının pek de mümkün olmadığını söyleyen birtakım düşünceler de son zamanlarda yazın dünyasında yer etmiştir(Berkey, 2007). Her ne kadar da medreselerin kuruluşunda birtakım siyasi liderler ön ayak olmuşsalar da kurum kendi karakteri gereği özerk bir yapıya sahip olmuştur. Mevcut bu görüşe göre; medreselerin sosyal yaşantıyı değiştirme işlevinin olduğunu iddia etmek, medreselerin günümüz okul sistemi olgusuyla okuma yanılgısı olduğu dile getirilir. Çünkü günümüzde var olan kurumların kendi kimliğini inşa ettiği bir gelenekten çok iyi bir alim profilinin etrafında kümelenen ve şahısların sisteme çokça etki ettiği bir gelenekten söz edilir. Dolayısıyla büyük oranda bu otonom yapıların siyasilerin elinde güçlü birer koza dönüşmesi pek olası gelmemektedir. Nitekim, Selçuklular ve Memlüklüler’de medreselerin sayısı hesaba katıldığında alimlerden çok az bir kitlenin yönetimsel kadrolarda yer aldığına parmak basılır. Kısaca, medreselerin uzun bir süre birer politik aktör ya da arabulucu olmadığı ve bununla beraber birçoğunun gerek müfredatla gerek kurum içindeki görev tanımlarıyla siyasetten uzak, büyük oranda bağımsız birer kurum oldukları savunulmaktadır.

Sonuç olarak, bu yazıda medreselerin siyasi etkilerini; var olan görüşe karşı çıkıp lehteki görüşü sağlamlaştırmaya çalışmak, karışıklık çıkaran unsurların üzerine yürüyebilmek için kendi tarafına meşruiyet kazandırmak ve devletin ideolojisini oturtmak olmak üzere üç örnek üstünden kısaca anlatmaya çalıştım. Ayrıca medreselerin zannedildiği ölçüde bir siyasi alet olmadığı minvalindeki görüşleri de şu anda konu hakkında hâla tartışmaların sürdüğünü göstermek amacıyla eklemek istedim. Yazıyı yazarken olumlu ya da olumsuz bir değerlendirme yapmaktan elimden geldiğince kaçınmaya çalışmış olup medreselerin birçok etkisinden biri olan siyasi yönüne değinmeyi amaçladım. Medreselerin siyasi bir araç olarak ele alınmış olması da herhangi olumsuz bir mana içermemektedir. Toplumda önemli bir yer teşkil eden medreselerin siyasete etkisinin olmadığı ve siyasetten etkilenmediği söylenemez. Dolayısıyla durumun bu şekilde ele alınmış olması normatif bir bakışla değerlendirilmemiş olup bahsedildiği üzere yalnızca bu kısma dikkat çekmek amaçlanmıştır.

Kaynakça:

AL-FARUQUE, M. (1987). THE DEVELOPMENT OF THE INSTITUTION OF MADRASAH AND THE NIẒĀMIYAH OF BAGHDAD. Islamic Studies, 26(3), 253–263. http://www.jstor.org/stable/20839845

ANJUM, T. (2006). Sufism in History and its Relationship with Power. Islamic Studies, 45(2), 221–268. http://www.jstor.org/stable/20839016

Berkey, J. (2007). Madrasas Medieval and Modern: Politics, Education, and the Problem of Muslim Identity. Schooling Islam, the Culture and Politics of Modern Muslim education, 40-60.

Çetin, F. (2011). Osmanlı-Safevi Rekabetinin Osmanlı Resmî İdeolojisine Etkisi. Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2(1), 12-28.

HIZLI, M. (1987). KURULUŞUNDAN OSMANLlLARA KADAR MEDRESELER. Kayapınar, H. K. Ö. (2017). XVI. Yüzyıl Osmanlı Medreselerinde Fıkıh Eğitimi (Sahn-ı

Seman ve Süleymaniye Örneği). Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 10, 54.

Şanal, M. (2003). Osmanlı Devleti’nde medreselere ders programları, öğretim metodu, ölçme ve değerlendirme, öğretimde ihtisaslaşma bakımından genel bir bakış. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1(14), 149-168.

Yılmaz, H. (2015). İran’dan Sünnî Kaçışı ve Osmanlı Devleti’nde Safevî Karşıtı Propagandanın Yaygınlaşması: Hüseyin b. Abdullah el-Şirvânî’nin Mesiyanik Çağrısı. Osmanlı’da İlim ve Fikir Dünyası, 299-309.

Muhammed Ali KAYRAN
Muhammed Ali KAYRAN
Siirt'te doğup ilköğretimini bu şehirde tamamladı. Liseyi, Uluslararası Fatih Sultan Mehmet Anadolu İmam Hatip Lisesi'nde okudu. Lisans eğitimini ise İbn Haldun Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi'nde sürdürmektedir.

İlgili Yazılar

YORUM ALANI

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz