Beşeri Bilimler – Açık Pencere https://www.acikpencere.com Gençlik Düşünce ve Araştırma Kuruluşu Sat, 13 Apr 2024 07:05:52 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://www.acikpencere.com/wp-content/uploads/2020/12/cropped-kullanici-32x32.png Beşeri Bilimler – Açık Pencere https://www.acikpencere.com 32 32 Political Socialization With Its Agents https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/political-socialization-with-its-agents/ Sat, 13 Apr 2024 07:00:19 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=19695 Abstract

This article provides an overview of political socialization, which is the process of internalizing and acquiring certain knowledge, patterns, beliefs, feelings, and behaviors toward politics. The article discusses the importance of political socialization for modern democracies and explores the influential agents of political socialization, including the family, peer groups, schools, mass media, and religious institutions. The article also discusses primary and secondary political socialization and highlights the role of education in political socialization. Additionally, the article emphasizes the impact of parental education on children’s political upbringing and discusses how peer groups can influence adolescents’ political views. Overall, the text provides a comprehensive understanding of political socialization and its role in shaping individuals’ political identities and behaviors.

Keywords: Political Socialization, Political Identity, Political Behaviors, Democracy,Peer Groups, Mass Media, Religious Institutions

]]>
AP Seminerleri: Yeni Bir Dünya’nın Bidayeti: Aksa Tufanı https://www.acikpencere.com/projeler/etkinlikler/ap-seminerleri-yeni-bir-dunyanin-bidayeti-aksa-tufani/ https://www.acikpencere.com/projeler/etkinlikler/ap-seminerleri-yeni-bir-dunyanin-bidayeti-aksa-tufani/#respond Thu, 04 Jan 2024 07:09:25 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=19176 Açık Pencere Seminerleri’nde Yeni Bir Buluşma:

Açık Pencere Seminerleri’nin Ocak ayındaki ilk konuğu, siyaset bilimci Doç. Dr. Abdulgani Bozkurt olacak. Bozkurt, 6 Ocak 2024 tarihinde saat 21.00’de gerçekleştireceği “Yeni Bir Dünya’nın Bidayeti: Aksa Tufanı” başlıklı konferansında, 2023 yılında İsrail ve Filistin arasında yaşanan ve devam eden Aksa Tufanı‘nın dünya sistemi üzerindeki etkilerini tartışacak.

Peki Aksa Tufan’ı Nedir?

2023 yılında Orta Doğu’yu sarsan ve dünyayı derinden etkileyen bir olay yaşandı: Aksa Tufanı Operasyonu. Hamas tarafından başlatılan operasyonlar, İsrail’in Doğu Kudüs’te Mescid-i Aksa’ya girişi kısıtlaması ve Filistinlilerin evlerini yıkması gibi eylemlerine tepki olarak gerçekleştirildi.

Saldırılarda, İsrail’in her yerindeki şehirlere binlerce roket atıldı. Roketler, İsrail’in kuzeyindeki Tel Aviv ve Haifa gibi büyük şehirlerini de hedef aldı. Bununla beraber dünyanın en büyük açık alan hapishanesi olan Gazze’nin etrafındaki karakollara eş zamanlı saldılar gerçekleştirildi.

İzzettin El-Kassam Tuğaylarının saldırısına karşılık, İsrail “Demir Kılıç” adı verilen bir askeri operasyonu başlattı. Operasyonda, İsrail ordusu, Gazze Şeridi’ndeki sivil, askeri ve dini birçok yeri hedef gözetmeksizin bombaladı. Ardından başlatılan kara harekatı hala devam etmektedir. İsrail’in saldırıları sonucunda binlerce çocuk ve sivil hayatını kaybetti.

Öte yandan uluslararası toplum, bu krizi durdurmak için çeşitli girişimlerde bulundu. Ancak yaşanan çatışmaların durdurulamaması/durdurulmaması uluslararası sistemin işlevsizliğini gözler önüne serdi. Dolayısıyla Aksa Tufanı, uluslararası sistemin yeniden şekillenmesine yol açabilir. Bu olay, uluslararası toplumun barış ve güvenlik için daha etkin bir rol oynaması gerektiğini gösterdi.

Katılım tamamen ücretsizdir. Google Meet üzerinden online olarak gerçekleşecek bu etkinliği kaçırmayın. Katılımın 100 kişinin üstüne çıkması durumunda etkinlik YouTube canlı yayını ile desteklenecektir.

Hemen Başvur!

]]>
https://www.acikpencere.com/projeler/etkinlikler/ap-seminerleri-yeni-bir-dunyanin-bidayeti-aksa-tufani/feed/ 0
Akademik Pusula: Mevleviyet Nedir? https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-mevleviyet-nedir/ https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-mevleviyet-nedir/#respond Wed, 06 Dec 2023 09:58:36 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=18955 Bugünkü kavramımız, mevleviyet. Mevleviyet, Osmanlı devletinde ikiye ayrılmış olan kadılık kurumunun yüksek ayağını ifade eder. Bazı muhit ve şehirlerin Osmanlı yönetimi nezdinde ayrı bir yeri olduğu için oralara hususu ve özel eğitimli kadılar atama usulü benimsenmiştir. Bu özel kadıların sayısı İmparatorluk topraklarıyla eş zamanlı olarak artmış veya azalmıştır. Meşhur mevlevilerin sırası ise biilad-ı hamse yani 5 şehir Edirne Şam, Bursa, Filibe ve Mısır, Haremeyn kadılığı (Mekke ve Medine) ve istanbul kadılı sayılabilir. Bu hafta akademik pusula da mevleviyet kavramını işledik. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

]]>
https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-mevleviyet-nedir/feed/ 0
Akademik Pusula: Cebelü Nedir? https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-cebelu-nedir/ https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-cebelu-nedir/#respond Mon, 11 Sep 2023 09:55:27 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=18952 Bu hafta ele alacağımız kavramımız Cebelü. Moğol dilinde silah ve zırh anlamlarına gelen cebe kelimesinden türeyen Cebelü, kısaca Osmanlı Devleti içerisinde tımar sahiplerini sefere götürmekle yükümlü oldukları tam teçhizatlı ve ordu içerisinde azımsanmayacak bir nüfusa sahip süvari birliklerdir. Toprağı işleme hakkını elinde bulunduran tımar sahipleri buna mukabil olarak sefer sırasında savaşa gitmek ve yanlarında muayyen nispetle Cebeli götürmekle mükelleflerdi. Delik sahiplerinin cebeliği çıkarma mükellefiyetleri dirliklerinin gelirine göre değişmekteydi. İkinci Mehmet döneminde Fatih kanunnamesiyle standart hale getirilen cebeli miktarları bunun öncesinde dönemsel olarak da farklılık arz etmekteydi. Osmanlı Devleti oluşturulan bu askeri ve ekonomik yapı ile uzun süre asker tedariğinde ve toprak işletiminde sıkıntı çekmemiş, kendisini mühim bir dertten kurtarmıştır. ???????? Bu hafta akademik kutsalda ele aldığımız kavram Cebelü’ydi. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere. ????????

]]>
https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-cebelu-nedir/feed/ 0
Akademik Pusula: Mülazemet Nedir? https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-mulazemet-nedir/ https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-mulazemet-nedir/#respond Wed, 07 Jun 2023 09:53:18 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=18949 Bugünkü kavramımız mülazemet. Osmanlı İlmiye Sistemi’nde medrese mezunu olan gençlerin veya görev süresi biten kadın yahut müderrislerin bir sonraki görev zamanına kadar bekledikleri ve beklerken de kazasker dairelerinde kendilerini geliştirdikleri süreye verilen addır. Ve bu kavram günümüzdeki stajın karşılığıdır. Bu sistemin uygulamaya konmasının sebebi ise imparatorluk topraklarının genişlemesine bağlı olarak sayıları artan mezunlara meslek hayatına atılırken adil bir ortam sağlamakta. Bu terim aslen ilmiye özelinde kullanılmakla beraber Osmanlı’da askeri ve idari meslekler için de kullanılmıştır. Bu hafta akademik pusulada mülazemet kavramını inceledik. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere..

]]>
https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-mulazemet-nedir/feed/ 0
Akademik Pusula: Güvenli Bölge Nedir? https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-guvenli-bolge-nedir/ https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-guvenli-bolge-nedir/#respond Tue, 30 May 2023 09:51:17 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=18946 Güvende olmak, insanların var olduğu zamandan beri en önemli arayışlarından biri. Bu hafta güvenli bölgeye kavramını konuşacağız. Mülteci durumuna düşen insanların kendi ülkeleri içerisinde savaş veya zulüm tehlikesinden uzak, güvenli bir yer sağlayan ve bu yönüyle ülke dışına irticaya alternatif bir seçenek olarak tanımlanabilir. Güvenli bölge kavramı ilk kez 1991 yılında ortaya çıkmıştır. Güvenli bölge tarafsız askeri birliklerin bulunduğu insani yardım kuruluşlarının serbestçe hareket edebildiği sınırları belli uluslararası koruma altında bir alandır. Uluslararası hukukta güvenli bölge, insan hakları açısından siviller, muharip olmayanlar, yaralı ve sivil askerler için koruma sağlamaktadır. Akademik Pusula’da bu hafta “Güvenli Bölge” kavramını inceledik. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşça kalın.

]]>
https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-guvenli-bolge-nedir/feed/ 0
Akademik Pusula: Flori Nedir? https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-flori-nedir/ https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-flori-nedir/#respond Mon, 22 May 2023 09:48:32 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=18943 Bu hafta ele alacağımız kavram “Flori”. Flori, İtalyanca florin kelimesinden gelmekte olan ve ilk defa Floransa’da basılan bir altın paradır. İlk başta gümüş olarak basılan para daha sonrasında altın olarak darp edilmiş, Floransa’yı ve dahi Avrupa’yı aşarak geniş bir kullanım alanına sahip olmuştur. Floransa merkezli olması hasebiyle paranın bir yüzünde Floransa’nın sembolü olan zambak motifi diğer yüzünde ise Vaftizci Yahya’nın resmi bulunmaktadır. Bu altın para İtalyan devletlerinin Türkmen beylikleriyle olan ticari münasebetleri dolayısıyla batı Anadolu’da geniş ölçüde kullanılmış ve ilk altın paranın darp edildiği Fatih dönemine kadar Osmanlı Devleti’nde en çok kullanılan altın para olmuştur. Zaman içerisinde Avrupa menşeli altın paraların genel adı haline gelen Flori kullanım alanını kaybetmiş ve eski önemini yitirmiştir. Akademik Pusula’da bu hafta Flori kavramını ele aldık. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere!!

]]>
https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-flori-nedir/feed/ 0
İran ve Hint Kültürünün Kadim Birlikteliği https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/iran-ve-hint-kulturunun-kadim-birlikteligi/ https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/iran-ve-hint-kulturunun-kadim-birlikteligi/#respond Sat, 29 Apr 2023 18:29:20 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=19138 Orta Doğu veyahut Ön Asya olarak ifade edilen coğrafî bölge, insanlık tarihinin başlangıcından itibaren farklı kavimlerin ve dinlerin merkezi olmuş ve dünya tarihi açısından her daim önemini korumuştur. İran da günümüzde birçok siyasi, dînî ve sosyal kargaşanın merkezi olan Orta Doğu coğrafyasının ana unsurlarındandır. Jeopolitik açıdan İran; Asya, Avrupa, Arap Yarımadası ve hatta Afrika arasında adeta bir köprü vazifesi görmektedir. Asırlar boyunca bu köprü aracılığıyla kavimler, dinler, kültürler ve diller dört bir yana yayılmış ve İran’ı bu çok yönlü hareketin merkezi haline getirmiştir. Dolayısıyla İran’ın, özellikle dînî ve kültürel açıdan bir hayli zengin bu ortamdan etkilenmesi işten bile değildir. Fakat her ne kadar İran toplumunun mezkur bölgede tesiri büyük ve geçmişi uzun olsa da, köken itibariyle İran ırkının ana yurdu Orta Doğu değildir. Tarihini tam olarak belirleyemediğimiz bir dönemde, Arya veya Aryan olarak isimlendirilen, Hint ve İran kavimlerini ihtiva eden ırkın çeşitli kolları Maveraünnehir’in kuzeyinde ve Hazar Denizi’nin çevresinde birlikte yaşamaktaydılar (Yıldırım, 2010, s. 10). Bilhassa filoloji sahasında ve dînî metinler üzerinde yapılan incelemeler bu iki kavmin atalarının bir olduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Fakat ilerleyen süreçte, dînî olarak farklı inanışlar benimsedikleri dolayısıyla mı yoksa farklı coğrafyalara göç edip din, dil ve kültür olarak değişmeleri hasebiyle mi birbirlerinden uzaklaştıkları konusunda hâlen çeşitli görüşler vardır. Ancak bu ihtilafın ötesinde, akademi camiası iki kavmin göçlerden önce ortak bir dil ve dine sahip oldukları konusunda hemfikirdir.

]]>
https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/iran-ve-hint-kulturunun-kadim-birlikteligi/feed/ 0
Ortaçağ Avrupası’nda Köylü Olmak https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/ortacag-avrupasinda-koylu-olmak/ https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/ortacag-avrupasinda-koylu-olmak/#respond Tue, 18 Apr 2023 09:04:33 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=18921 Özet    

            Bu çalışmanın amacı Orta Çağ’da Avrupa nüfusunun çok büyük çoğunluğunu oluşturan köylülerin gündelik yaşamı hakkında genel bir çerçeve çizmektir. Orta Çağ Avrupası’nın tarih yazımında odak noktası genelde saraylar ve şehirler olmuştur. Dönemin kaynaklarında da kırsal yaşam ve köylülerin yaşam biçimi genelde göz ardı edilmiştir. Halbuki Feodal düzenin yapı taşı olan Malikâne sistemi ve yarattığı refah, bu köylülerin aheste emeklerinin üzerine kurulmuştur. Senyörün toprağında çalışmaktan ve malikânenin diğer işlerini yapmaktan arta kalan zamanlarda kendi küçük bahçelerinde çalışma fırsatı bulan köylüler, vergilerini hem emek hem de ürünle ödemektedir. Feodalizm hiyerarşisinde her ne kadar farklı sınıflara bölünmüş olsalar da, köylüler arasındaki bu sınıf farkları zamanla erimiş ve Orta Çağ’ın sonlarına gelirken tek bir üretici sosyal sınıfa dönüşme eğilimine girmiştir.

Anahtar Kelimeler: Avrupa orta çağı, feodalizm, feodal köylü, gündelik yaşam tarihi, lord, malikane sistemi, manoryalizm, senyör, serf.

Abstract

The aim of this study is to draw a general framework about the daily life of the peasants, who made up the vast majority of the European population in the Middle Ages. The focal point of medieval Europe’s historiography was generally palaces and cities. In the sources of the period, the rural life and the lifestyle of the villagers were generally ignored. However, the Manor system, which is the building block of the feudal order, and the wealth it created were built on the slow labor of these peasants. Those who have the opportunity to work in their own small gardens in their spare time from working on the land of the Master and doing other works in the Mansion, the villagers pay their taxes with both labor and produce. Although they were divided into different classes in the hierarchy of feudalism, these class differences among the peasants melted over time and tended to turn into a single productive social class towards the end of the Middle Ages.

Keywords: European middle ages, feudalism, feudal peasant, history of everyday life, lord, manor system, manorialism, Medieval Europe, lord, serf.

]]>
https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/ortacag-avrupasinda-koylu-olmak/feed/ 0
Osmanlı Askeri Sistemi’nin Doğuşu ve Gelişimi https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/osmanli-askeri-sisteminin-dogusu-ve-gelisimi/ https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/osmanli-askeri-sisteminin-dogusu-ve-gelisimi/#respond Fri, 31 Mar 2023 08:47:24 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=18909 Özet                                                                                                                                                               

         Buçalışmanın amacı, kısa bir Osmanlı Askeri Tarihi perspektifi oluşturmaktır. Askeri tarih yazımı, tarih yazımının başladığı en erken çağlarda kendine yer bulmuştur. Devletlerin askeri teşkilatlanması; güçler dengesi, savaşlar, fetihler, uluslararası arenada kabul görme çabası, bağımsızlık hareketleri, sömürge politikaları, ekonomi ve kültürel ilişkileri doğrudan etkilemiş ve etkilenmiştir. Osmanlı Devleti’nin kısa bir süre içinde elde ettiği başarılar, cihan devleti olmasında önemli gücün düzenli bir askeri teşkilatlanmanın olduğu aşikârdır. Sistemli ve çağın ötesinde kurulan bu müesseseyi anlamak ve yorumlayabilmek için bu çalışma zemininde tartışmaya açık hale getirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Yeniçeri Ocağı, Yaya ve Müsellemler, Akıncılar, Askeri Tarih, Tımarlı Sipahiler  

Abstract

The aim of this study is to create a brief perspective of Ottoman Military History. Military historiography found its place in the earliest times when historiography began. Military organization, balance of power, wars, conquests, efforts to be accepted in the international arena – valid for all ages – have directly affected and been affected by independence movements, colonial policies, economic and cultural relations. The successes of the Ottoman Empire in a short time and it is obvious that the important power in becoming a world state is a regular military organization. In order tofully grasp this systematic and well designed institution, which is ahead of its time,  it is going be scrutinized and subjeckt of this essay.

Keywords: Janissary Corps, Yaya and Müsellemler, Raiders, Military History, Fief Holders

]]>
https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/osmanli-askeri-sisteminin-dogusu-ve-gelisimi/feed/ 0
Çeviri: Wittgenstein’da Dini ve Tarihsel ‘Zaman’ Anlatıları https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/ceviri-wittgensteinda-dini-ve-tarihsel-zaman-anlatilari/ https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/ceviri-wittgensteinda-dini-ve-tarihsel-zaman-anlatilari/#respond Tue, 24 Jan 2023 08:24:44 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=18902 Özet

Bu makalenin amacı, öncelikle Wittgenstein’ın perspektifine yerleşerek, dini temelde zaman kavramını anlamaktır. Dini anlatılarda, zamanın içerisinde gerçekleşen olaylar bulunur. Bütün dini söylevlerde, tarihsel zamanın bir parçası olan durumlara rastlarız. Bütün dinler, tarihte belirli bir zamana ait olan hikayeler, olaylar ve eylemler bütününden oluşmaktadır. Bu sebeple, dinsel zeminde ortaya konan birçok ifade zamana atıfta bulunarak kullanılır; geçmiş, şimdi ve gelecek zaman. Peki dini bir zeminde meydana gelen bu olaylar, tarihsel gerçeklerle ne kadar örtüşür veya doğrulanabilir? Kullanılan bu dini ifadelerin anlamı nedir? Dini anlatılarda geçen olaylar ne ifade ederler? Bu olayların dini inancı olan bir kişiye ilettiği mesaj ile inancı olmayan birine ilettiği aynı mıdır? Diğer bir deyişle, ‘zaman’ kavramı tarihsel ve dini anlatılarda nasıl bir işlev görür? ‘Zaman’, bu çerçevelerin ikisinde de aynı anlama mı gelir, yoksa farklı bir anlam mı ifade etmektedir? Eğer işaret ettiği anlam aynıysa, o halde, bir kişi kendi dini anlatılarında geçen hikayeleri/efsaneleri nasıl olur da tarihsel zaman fikri bağlamında anlamlandırabilir? Yok eğer değilse, ‘zaman’ kavramı farklı anlamlara işaret ediyorsa, bu durumun felsefi açıklaması nasıl yapılır? Bu makalede, Wittgenstein’ın perspektifi öncelik alınarak, yukarıda bahsi geçen sorular üzerinde durulacaktır.

Abstract

This paper shall aim at understanding the concept of time in a religious framework, primarily from the perspective of Wittgenstein. In religious narratives, we find events happening in time. In every religious discourse, we come across events, which are captured in historical time. And many religious utterances were performed with reference to time – past, present and future. How far are these events, which happened in a religious setting, matched or corroborated with historical facts? What is the significance of these utterances? What do these events convey to us? Does it convey the same meaning to a believer and nonbeliever? In other words, how does the concept of ‘time’ function in historical and religious narratives? Do ‘time’ signify the same in both these frameworks or is it different? These are the issues we will focus on in our paper, primarily from Wittgenstein’s perspective.

]]>
https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/ceviri-wittgensteinda-dini-ve-tarihsel-zaman-anlatilari/feed/ 0
Akademik Pusula: Önleyici Diplomasi Nedir? https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-onleyici-diplomasi-nedir/ https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-onleyici-diplomasi-nedir/#respond Sat, 07 Jan 2023 09:46:30 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=18940 Diplomasinin temelinde devletler arası ilişkilerin barış içerisinde sürdürülmesi yer alır. Ancak uluslararası sistemin yapısı ve devletlerin çıkarları nedeniyle her zaman barışçıl ilişkiler sürdürmek mümkün değildir. Çatışmaların önüne geçmek ya da daha az zararla sona erdirmek için kullanılan bir yöntem; önleyici diplomasi! Bu hafta önleyici diplomasi kavramını konuşalım. Önleyici diplomasi, Boutros Gali tarafından “çatışması muhtemel taraflar arasında anlaşmazlıkların çıkmasını, taraflar arasında var olan uyuşmazlıkların çatışmaya tırmanmasını ve çıkmış olan çatışmaların yayılmasını önleyen mekanizmalardan oluşan diplomasi türü” olarak tanımlanmıştır. Önleyici diplomasi, çatışmaları önceden önlemesi, az maliyetli olması ve daha çok insanın hayatını kurtarması gibi nedenlerden dolayı taraflar arasında tercih edilen bir diplomasi türüdür. Önleyici diplomasi; “Zorlayıcı diplomasi, kurumsal teşvikler, iş birliği yönetimi ve sistematik transformasyon basamaklarından oluşur.”

]]>
https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-onleyici-diplomasi-nedir/feed/ 0
Yedinci Yüzyıl İslam Toplumunun Fay Hatları https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/yedinci-yuzyil-islam-toplumunun-fay-hatlari/ https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/yedinci-yuzyil-islam-toplumunun-fay-hatlari/#respond Thu, 05 Jan 2023 08:08:23 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=18893 Özet

Silm-(selm) kökünden türeyen ve teslim olmak, kurtuluşa ermek manasına gelen İslâm, Allah’ın Hz. Muhammed (s.a.v.) vasıtasıyla tüm insanlığa gönderdiği son dindir. İbrahimî dinlerden birisi olan İslâm, 610 yılında Mekke’de vahiy meleği Cebrail’in (as) Hz. Peygamber’e (s.a.v.) ilk vahyi getirmesi ile başlamıştır. Günümüzde dünya çapında en büyük dinlerden birisi olan İslâm’ın yaklaşık 1,8 milyar inananı bulunmaktadır. Yazıda, miladi yedinci yüzyılda meydana gelen gelişmeler, toplumun fay hatlarını dikkate alarak sosyal, kültürel ve siyasal vb. perspektiflerden değerlendirilecektir. Amacımız okuyucunun cahiliye dönemi öncesi ve sonrası toplumsal değişimleri algılamasına vesile olmaktır. Öncelikle yedinci yüzyıl İslam dünyası ve onu çevreleyen fiziki coğrafya üzerinde durulacak ardından bu yüzyılda meydana gelen siyasi ve kültürel gelişmeler aktarılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Fay Hatları, Toplum, Hz. Muhammed (sav), Cahiliyye, İslam.

Abstract

Islam, which derives from the root silm-(selm) and means surrender and attaining salvation, is the name of Allah’s Prophet. It is the last religion that he sent to all humanity through Muhammad. Islam, one of the Abrahamic religions, was sent to the Prophet by the angel of revelation Gabriel in 610 in Mecca. It started with the first revelation to the Prophet. Today, Islam, one of the largest religions in the world, has approximately 1.8 billion followers.In the article, the developments that took place in the seventh century AD, taking into account the fault lines of the society, social, cultural and political etc. perspectives will be evaluated. Our aim is to enable the reader to perceive the social changes before and after the period of ignorance. First of all, the seventh century Islamic world and the physical geography surrounding it will be emphasized, and then the political and cultural developments that took place in this century will be conveyed.

Keywords: Fault Lines, Society, Hz. Muhammad (pbuh), Jahiliyyah, Islam.

]]>
https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/yedinci-yuzyil-islam-toplumunun-fay-hatlari/feed/ 0
İbn Haldun’un ve Emile Durkheim’ın Toplum Açıklamalarının Karşılaştırılması https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/ibn-haldunun-ve-emile-durkheimin-toplum-aciklamalarinin-karsilastirilmasi/ Tue, 27 Dec 2022 06:48:25 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=18768 Öz: Bu çalışmanın amacı, İbn Haldun’un Bedevi-Hadari toplum ayrımı ile Emile Durkheim’ın Organik ve Mekanik toplum tanımı başta olmak üzere iki düşünürün toplum üzerine ifadelerinin yan yana getirilmesi, bu yolla karşılaştırılmalarına katkı sağlamaktır. Dönem olarak önce gelmesi ve günümüz sosyoloji biliminin metotlarını tam olarak paylaşmaması dolayısıyla ilkin İbn Haldun’un toplum bilimi alanında genel yargılarından bahsetmek, düşünce biçimini anlamak açısından faydalı olacaktır. Ardından iki düşünürün metotları karşılaştırılacak ve toplum tipi ayrımları başta olmak üzere karşılıklı alıntılarla okura çapraz okuma deneyimi sunulmaya çalışılacaktır. En nihayetinde metnin ulaşacağı yargı, iki düşünürün ortaya koyduğu ifadelerin yadsınamaz ölçüde benzerlikler taşıdığıdır.

Anahtar Sözcükler: İbn Haldun, Emile Durkheim, Toplum Teorileri, Bedevi-Hadari Toplum, Organik-Mekanik Toplum

Comparison of Ibn Khaldun’s Bedvi-Hadari and Emile Durkheim’s Organic-Mechanical Society Explanations

Abstract: The aim of this study is to bring together the statements of Ibn Khaldun and Emile Durkheim on society, especially Ibn Khaldun’s Bedevi-Hadari society distinction and Durkheim’s definition of Organic and Mechanical society, and to contribute to their comparison in this way. Since he comes first as a period and does not fully share the methods of today’s sociology, it will be useful to talk about Ibn Khaldun’s general judgments in the field of social science first in order to understand his way of thinking. Then, the methods of the two thinkers will be compared and the cross-reading experience will be presented to the reader with mutual quotations, especially on the distinctions of society type. The judgment which the text will reveal is that; the statements put forward by the two thinkers bear undeniable similarities.

Key Words: Ibn Khaldun, Emile Durkheim, Society Theories, Bedevi-Hadari Society, Organic-Mechanical Society

]]>
Akademik Pusula: Anakronizm Nedir? https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-anakronizm-nedir/ https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-anakronizm-nedir/#respond Tue, 20 Dec 2022 09:41:35 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=18934 Akademik Pusula’da bu hafta anakronizm kavramını ele alacağız. Anakronizm basitçe tarih yanılgısı şeklinde açıklanabilecek, Türkçe’ye Fransızca’dan geçmiş olan bir terimdir. Anakronizm kişi, nesne veya olayların kendi gerçek zaman ve mekanlarından kopartılıp farklı bir zamana oturtularak değerlendirilmesidir. Bu değerlendirmeler yanlış anlaşılmalara veya değerlendirmelere neden olabilir çünkü tarihi olaylar ve kişiler kendi mensup oldukları zamanın dışına çıkartıldıklarında anlamlarını ve özlerini kaybetmektedirler. Tarihçilerin bugünden hareketle geçmiş olayları değerlendirmeleri ve bu değerlendirmelerde günümüz algı ve değerlerini kullanmaları tarihçilikte yapılan en meşhur anakronizmlerdendir. Osmanlı Devletin’deki kardeş katli meselesi de bu anakronizmlerin en meşhur örneklerindendir. Günümüz algısıyla düşündüğümüzde vahşi ve barbarca gelen bu olay, 1400lü yıllarda dünyanın hemen hemen her yerinde var olan ve devletlerin devamlılığında vazgeçilmez bir unsur olara görülen bir uygulamaydı. Akademik Pusula’da bu hafta “anakronizm” kavramını ele aldık Önümüzdeki Bölüm görüşmek üzere.

]]>
https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-anakronizm-nedir/feed/ 0
Osmanlı’da Kahvehane Kültürü ve Yarattığı Toplumsal Etkiler https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/osmanlida-kahvehane-kulturu-ve-yarattigi-toplumsal-etkiler/ https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/osmanlida-kahvehane-kulturu-ve-yarattigi-toplumsal-etkiler/#respond Tue, 15 Nov 2022 10:08:46 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=19168 Özet

Kahve, Etiyopya’dan çıkıp önce Sufîler aracılığıyla İslam dünyasına yayıldığı düşünülen, daha sonra da dünyanın her köşesine ulaşan bir içecek olmasının yanında aslında bundan çok daha fazlasıdır. Kahve ve kahve tüketiminin bir sonucu olarak ortaya çıkan kahvehaneler, çeşitli coğrafyaların sosyal hayatında çok mühim değişikliklere sebep olmuştur. Kahvehane kültüründen önce sosyal alanı cami ve çarşılardan ibaret olan Osmanlı toplumu, kahvehanelerin yaygınlaşmasıyla adeta seküler bir kamusal alan kazanmıştır. Din, etnisite ve sosyal statü fark etmeksizin bir araya gelen grupların karşılıklı etkilişimine sahne olan kahvehaneler, bir anlamda Osmanlı toplumunun sosyal mobilitesini de arttırmıştır. Her ne kadar yasaklar ve engellemelerle karşılaşsa da, toplum tarafından benimsenen kahvehaneler bütün bu zorlukları aşarak legal kimliğine kavuşmuş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Bu makale; kahvehane kültürünün Osmanlı toplumu üzerindeki etkilerini inceleyerek, sebep olduğu köklü değişiklikleri gözler önüne serecektir.

Anahtar Kelimeler: Kahvehane, Kahve, Kamusal Alan, Cafe, Osmanlı, Sekülerleşme

Abstract

Coffee is a beverage that is thought to have originated in Ethiopia and spread to the Islamic world first through Sufis and then to every corner of the world, but it is much more than that. Coffee houses, which emerged as a result of coffee and coffee consumption, have caused significant changes in the social life of various geographies. Ottoman society, whose social space before the coffeehouse culture consisted of mosques and bazaars, gained a secular public space with the spread of coffeehouses. The coffeehouses, which witnessed the mutual interaction of groups coming together regardless of religion, ethnicity and social status, in a sense increased the social mobility of Ottoman society. Even though they faced prohibitions and restrictions, coffeehouses, which were adopted by the society, overcame all these difficulties, gained their legal identity and have survived to the present day. This article will analyse the effects of the coffeehouse culture on Ottoman society and reveal the radical changes it caused.

Keywords: Coffeehouse, Coffee, Public Space, Cafe, Ottoman, Secularisation

]]>
https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/osmanlida-kahvehane-kulturu-ve-yarattigi-toplumsal-etkiler/feed/ 0
Akademik Pusula: Tutumlar Nedir? https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-tutumlar-nedir/ https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-tutumlar-nedir/#respond Tue, 15 Nov 2022 09:38:48 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=18931 Bugün tutumlardan bahsedeceğiz. Tutumlar bireysel olarak ele alınıp ölçülürler. Ancak çok sayıda bireyin tutumu ölçüldüğünde bir grup tutumundan söz edilebilir. Tutumlarla ilgili olarak çeşitli deneyler ortaya koyulmuştur. Yapılan bu deneylerden bir tanesi Amerikadadır. Amerikanın çeşitli kentlerindeki restoranlara mektuplar yazılarak Asya kökenli br çiftin rezervasyon yapmak istedikleri belirtilmiştir. Bu insanların restoranlara kabul edilip edilmeyecekleri sorulmuş çoğunda red cevabı alınmıştır. Araştırmacılar daha sonra batılı üst sınıf giysiler giyinmiş olan Asya kökenli bir çift ile birlikte mektupla başvuruda bulundukları lokantalara girmiş ve Asyalı çift mektuplarda red cevabı aldıkları restoranların birçoğunda yemeklerini yiyebilmişlerdir. Bu araştırma insanların tutumlarını biliyor olmanın onların davranışlarını belirlemek için yeterli olmadığını ortaya koymuş ve araştırmacılar insanların hangi koşul ve durumlarda tutumları ile tutarlı davranışlar sergileyecekleri sorusunu yöneltmişlerdir. Bu hafta tutumlardan bahsettik, tekrar görüşmek üzere.

]]>
https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula-tutumlar-nedir/feed/ 0
Akademik Pusula: İnsani Müdahale Nedir? https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/insani-mudahale-nedir/ https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/insani-mudahale-nedir/#comments Sun, 31 Jul 2022 11:03:42 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=7072 Kuvvet kullanma? Askeri müdahale? Uluslararası ilişkilere ilişkin bir metin okuduğunuzda karşılaşacağınız olası kavramlardan bazıları. Bilindiği üzere uluslararası alandan meşru bir sebep olmadığı sürece kuvvet kullanmak yasaktır. Peki insani müdahale nedir?

Özellikle Soğuk Savaş sonrasında günümüzdeki anlamıyla şekillenen insani müdahale kavramı “bir devletin başka bir devlete karşı, buradaki geniş çaplı insan hakları ihlallerini önlemek için kuvvet kullanmasıdır (Keskin,1998, s.125)”.

Uluslararası ilişkilerde uyuşmazlıkların çözümünde barışçıl yollara öncelik verilmesi gereklidir. Güç kullanımı da içeren insani müdahale insani krizlerin sonlandırılması ve ortaya çıkması muhtemel çatışmaların önlenmesi için gerçekleştirilebilir.

Bir devlet vatandaşlarını soykırım, etnik temizlik, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan dolayı koruyamıyor veya korumada isteksiz davranıyorsa BM Güvenlik Konseyi kararıyla insani müdahale gerçekleştirmek mümkündür. Ancak insani müdahale kavramı amacı dışında kullanılmamalı, “devletlerin iç işlerine karışmama” prensibi dikkate alınmalıdır.

Video için tıklayınız!

]]>
https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/insani-mudahale-nedir/feed/ 1
Akademik Pusula: Devşirme Nedir? https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/devsirme-nedir/ https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/devsirme-nedir/#respond Sun, 17 Jul 2022 08:35:27 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=6928 Devşirme, Osmanlı Devleti’nde çeşitli hizmetlerde kullanılmak amacıyla Hristiyan tebaadan 8-20 yaş aralığındaki çocukların belirli kaideler çerçevesinde seçilmesidir. I. Murad döneminde pençik ismi ile gayrimüslim savaş esirlerinden faydalanılarak benzer bir işleme başvuran Osmanlı, zaman içerisinde asker ihtiyacının artması ve fetihlerin azalması sonucu devşirme yoluna başvurmuştur. Birçok açıdan orijinallik arz eden bu usulün Çelebi Mehmed zamanında başladığı, ancak oğlu II. Murad devrinde kanunlaştığı anlaşılmaktadır. Kanuna göre annesiz, babasız, ailenin tek oğlu, aşırı uzun veya kısa olan çocuklar alınmaz; ailenin fiziken ve zihnen sağlıklı çocuklar seçilirdi. Uzun yıllar başarılı bir şekilde işleyen bu sistem içerisinden çıkan devşirmeler arasında Rüstem Paşa, Sokullu Mehmet Paşa, Pargalı İbrahim Paşa gibi devletin en üst kademelerine yükselen kişiler de bulunmaktadır.

Video için tıklayınız!

 

]]>
https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/devsirme-nedir/feed/ 0
Akademik Pusula: Devletler Arası Tanıma Nedir? https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/devletler-arasi-tanima-nedir/ https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/devletler-arasi-tanima-nedir/#respond Sun, 03 Jul 2022 11:35:08 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=6484 Akademik Pusula’dan herkese merhaba! Uluslararası Hukukun önemli isimlerinden biri olan Hans Kelsen göre devletler arası tanıma “biri siyasi, diğeri de hukuki olmak üzere iki farklı unsurun bir araya gelmesiyle oluşmaktadır. Siyasi tanıma, diplomatik ilişki kurmakla vücut bulur ve bu olguda tanıyan devlet, tanınan devlet ile ilişki kurma iradesini belirlemiş olur. Kelsen’e göre, “hukuki tanıma tanınan topluluğa hukuki varlık kazandırır.” Yani “hukuki anlamda var olma,” uluslararası bağlamda hukuki tanımayı getirir. Bir topluluğu hukuki bağlamda devlet olarak tanımak, o topluluğun devlet olarak varlığını uluslararası hukuk çerçevesinde kabul etmek anlamına gelir (Mackelm, 2008). Uluslararası Hukukta de facto, de jure, açık ve zimni tanıma türleri bulunmaktadır.

Video için tıklayınız!
]]>
https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/devletler-arasi-tanima-nedir/feed/ 0
Akademik Pusula: Vakanivüs Nedir? https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/vakanivus-nedir/ https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/vakanivus-nedir/#respond Sun, 19 Jun 2022 15:02:12 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=6135 Akademik Pusula’nın bu bölümünde vakanüvis kelimesini ele alacağız. Arapça “vaka” yani olay ile Farsça “nüvis” yani yazıcı kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşturulan vakanüvis kelimesi Osmanlı Devletinde resmi olarak tarih yazan görevlilere verilen isimdir. Önceleri vekāyi’nüvîs şeklinde kullanılmış olan kelime zamanla vakanüvis şeklinde kullanılmaya başlanmıştır. Tarih yazıcılığı kurumu Osmanlıda çok öncelere dayansa da vakanüvislik ismiyle ortaya çıkması ve sisteme oturması 1700’lü yıllarda ünlü vakanüvis Naima ile olmuştur. Osmanlı vakanüvisliği ilmi anlayışı ve yazım tekniği bakımından İslam tarih yazıcılığı geleceğine büyük ölçüde bağlı kalıştır. Bununla beraber vakanüvisler sadece kendi dönemlerinin tarihini yazmakla kalmamış kendilerinden önceki zamanları da farklı kaynaklar kullanarak aktarmışlardır. Yazılmış olan bu vakanameler günümüz Osmanlı tarihi yazımında arşiv belgeleriyle beraber başvurulan birinci derecede önemli kaynaklardır.
Akademik pusulanın bu bölümünde vakanüvis kelimesini ele aldık. Önümüzdeki bölüm görüşmek üzere.

Video için tıklayınız!

 

]]>
https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/vakanivus-nedir/feed/ 0
Akademik Pusula: Sosyal Hızlandırma Nedir? https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/sosyal-hizlandirma-nedir/ https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/sosyal-hizlandirma-nedir/#respond Sun, 12 Jun 2022 12:33:42 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=6099 İlk olarak Norman Triplett tarafından ortaya atılan kavram Allport tarafından sosyal hızlandırma olarak literatüre geçmiştir. Norman Triplett 1898 senesinde bisiklet yarışçılarıyla yaptığı bir çalışmada yarışmacıların izleyiciler tarafından izlendikleri yarışmalarda daha iyi performans gösterdiklerini gözlemlemiştir. Bu gözleminin ardından bu durumu araştırmak için çocukların yer aldığı bir makara sarma deneyi gerçekleştirmiştir ve bu deney sonucunda kişilerin toplu halde performans sergilerken tek başına olduklarından daha iyi performans sergilediklerini gözlemlemiştir. Ancak daha sonraki çalışmalarda sosyal hızlandırmanın daha aşina duygularda ve daha aşina olunan görevlerde performansları artırırken, zor ve kompleks olan görevlerde ise performans düşürücü bir etkisinin olduğu görülmüştür. 

Video için tıklayınız!
]]>
https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/sosyal-hizlandirma-nedir/feed/ 0
Bir Medeniyet Tartışması: Türkiye’nin Değişen Batı Algısı https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/bir-medeniyet-tartismasi-turkiyenin-degisen-bati-algisi/ https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/bir-medeniyet-tartismasi-turkiyenin-degisen-bati-algisi/#comments Thu, 31 Mar 2022 14:29:07 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=5931 Türkiye’de Batı tartışmaları, Osmanlı Devleti’nin gerileme dönemi itibariyle başlamış, Cumhuriyetten sonra ise yoğunlaşarak artmıştır. Tartışmaların temelinde ise Batı’nın; askeri, ekonomik, teknolojik ve siyasi alanlarda gitgide yükselen eğilimini nasıl başardığı sorusudur. Batı tartışmaları, geneli itibariyle ülkede süregelen istikrarsızlıklara çözüm bulma kaygısı tarafından şekil almıştır. Gayet tabiidir ki Batı tartışmaları aslı itibariyle tek taraflı bir “anlaşılma” sürecidir. Nitekim bu anlaşılma süreci, Batı’ya karşı zihinlerde bulunan görüşlerin bir nevi “evrimleşmesi” olarak da görülebilmektedir.

Batı dünyasının gerçekleştirdiği gelişimin anlamlandırılması süreci, 19’uncu yüzyılın başlarından günümüze kadar ülkemiz insanlarını meşgul etmektedir. Batı’nın yükselen eğiliminin anlaşılmaya çalışılması, en geniş bağlamda dünya genelinde kaç tür medeniyetin olduğu meselesi, tartışmaların başlangıç noktasıdır. Bu çerçevede tartışmalar, üç ana başlığa bölünebilmektedir.

İlk yaklaşım, dünya üzerinde “tek medeniyet” anlayışıdır. Bu anlayış, baskın olarak Batı medeniyeti ekseninde şekillenmektedir. Batılı aydınlardan, Andre Gide ve Ernest Renan gibi isimlerin “dünya üzerinde bulunan tek medeniyet, Batı medeniyetidir.” sözleri gerek Osmanlı’da gerekse de günümüzde bazı aydınlar tarafından destek görmüştür. Bu görüşe destek sağlayan ve en önemli savunucusu ise Osmanlı’daki “Batılıcılık” hareketlerinin önemli liderlerinden ve İctihad isimli dergi çıkaran Abdullah Cevdet’tir. Abdullah Cevdet’e göre tek bir medeniyet vardır ve bunu iyisiyle kötüsüyle, tatlısıyla acısıyla almamız gerekmektedir. Aksi durumda ise Batı tarafından işgal edilmemizin kaçınılmaz olduğunu söylemektedir (BÜLBÜL, Said Halim Paşa/Bir Devlet Adamı ve Siyasal Düşünür Olarak, 2016).

Bariz bir şekilde tezahür eden ikinci yaklaşımsa, “medeniyet”i, beşeri anlayışın tüm unsurlarını içeren tek bir başlığa indirgememektir. Yani medeniyetin çeşitleri olduğu anlayışıdır. Yine dönemin önde gelen Batıcı düşünürlerinden Celâl Nuri’ye göre iki çeşit medeniyet vardır. Bunlar; medeniyet-i sınaiye(sanayi) ve medeniyet-i hakikiye (İLERİ, 1915, s. 25). Bu görüşe göre sanayi medeniyetinin tek kaynağı Batı’dır ve bundan başka medeniyet yoktur. Medeniyet-i hakikiye açısından ise Batı’nın ahlâk bakımından eksik olduğunu ve diğer milletlere zulmettiğini belirten Celâl Nuri, Japonya’nın Batı’dan sanayi medeniyetini aldığı ancak kendilerinin de medeniyet-i hakikilerini koruduklarının altını çizmiştir.  O’na göre“medeniyet-i hakikide ‘bu nokta-i nazardan’, şark, âlem-i İslâm, Çin ve Japonya hiç şüphesiz Avrupa’nın fevkindedir. … Binaenaleyh medeniyet-i hakikiyemizi terk etmek, Avrupa medeniyet-i gayr-i sınaiyesini temessül etmek şöyle dursun ahlâk ve tabayiimizi alâ halihi muhafaza etmeliyiz. Onların yine kendi dairelerinde mazhar-ı feyz-i tekâmül olmasına bakmalıyız” (İLERİ, 1915, s. 30).

Üçüncü yaklaşım ise “çoğul medeniyet”tir. Bu anlayışa göre, “medeniyet” kavramı, kültür yahut hars kavramından soyutlanarak yalnızca bir “teknik ilerleme”yle kısıtlanamaz. Yani “çoğul medeniyet” yaklaşımıdır. Medeniyetin geniş bir anlam dünyasının var olduğu çoğul medeniyet yaklaşımı, günümüzde de diğer yaklaşımlara göre daha fazla benimsendiği söylenebilmektedir. Samuel P. Huntington’un dünya üzerinde “yedi veya sekiz” (KUMRU, 2018) medeniyetin var olduğu görüşü de çoğul medeniyet yaklaşımının kabul edilebilirliğini teyit etmektedir.

Cemil Meriç’e göre medeniyet tekil bir olgu değil, çoğuldur. Meriç, İbn-i Haldun’un tabiriyle medeniyet kelimesi yerine “umran” kavramını önerir. Umran en geniş anlamıyla “içtimai hayat”tır ve kültür ve medeniyeti birlikte içermektedir (MERİÇ, 2015, s. 88). Cemil Meriç, Batı medeniyetinin evrensel bir niteliğinin olmadığını, yalnızca bir medeniyetten ibaret olduğunun altını çizmektedir. Roma ve Yunan medeniyetlerinin ise Avrupa değil, Akdeniz medeniyetleri olduğu görüşünü savunmaktadır. Kendisini insanlık tarihinin merkezi konumuna yerleştiren Avrupa, zamanı çağlara bölerek ayırmaktadır. Oysa her büyük medeniyetin ayrı bir eski çağı, ortaçağı ve yeniçağı vardır (MERİÇ, 2015, s. 114). Cemil Meriç bu çerçevede insanlık tarihinin ortak birikimini tek bir medeniyete indirgemeyerek farklı medeniyetlerin varlığına vurgu yapmaktadır.

Üç Muamma adlı eserin yazarı olan Haşim Nahit ise birbirlerinden farklı coğrafyalarda yaşayan ve farklı olan toplumların medeniyetleri birbirlerine uymadığı görüşünü savunmaktadır.

Batı medeniyeti tartışmalarının başladığı Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine kadar birçok aydınların Batı’ya ilişkin değerlendirmelerinde ciddi düzeyde farklılıkların olduğunu görmekteyiz. Abdullah Cevdet için Batı medeniyeti, “gülü ve dikeni ile alınması gereken tek bir medeniyet” olarak ortaya atılmışken Mehmet Âkif içinse “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” benzetmesine muhatap olmuştur.

Batı’dan Ne Alınmalı? Sorunsalı

Batı’nın yükselen konumundan dolayı ortaya çıkan Batı medeniyeti tartışmalarında Batı’nın, maddi-manevi gelişmişlik özelinde sınıflandırılması yalnızca ideolojik bir bakışla değil aslında Batıdan ne alınması gerektiğiyle de alakalı olan bir sorunsaldır.

Yukarıda da medeniyet tartışmaları ekseninde gerçekleşen farklı yaklaşımları ele aldık. Meşrutiyet dönemi Batı tartışmalarında iki ana temel ve farklı yaklaşımın somutlaştığı görülmektedir. Bunlardan ilki her türlü “Avrupai” kurum, anlayış ve değerlerin bütüncül olarak “Batılaşma”sı; ikincisiyse İslâmcıların başını çektiği ve bazı Türkçülerin yanı sıra diğer farklı ideolojik tercihlere sahip birçok aydının da katıldığı, Batı’nın teknolojik gelişiminden yararlanıp kültürel alanlardaysa kendi has değerlerimize sahip çıkmayı öngören imtiyazlı “modernleşme” anlayışıdır.

Batılaşmayı öngören yaklaşım, “medeniyet”i her ne koşulda ve nedende olursa olsun bölen, ayıran yahut sınıflandıran bir bakışa karşıdır. Nitekim bu görüşte Batı, parçalanamaz bir bütündür (HANİOĞLU, 1985). Meşrutiyet dönemi İslamcılık görüşü, Batıcılıkla görüşünün tam karşısındadır. İslamcılar Batı’nın ekonomik, teknolojik ve sanayi alanlarında ki başarısını takdir etmekle beraber, kültürel ve yaşam tarzı özelindeyse de yoğun bir şekilde eleştirmektedirler. İslamcı düşünceyi savunanların önemli düşünürlerinde biri olan Said Halim Paşa’ya göre tüm hatlarıyla Batılaşma, ülkeyi anarşizme götüreceğini söylemektedir. Bu minvalde ne kadar Batılaşırsak, o kadar felaketimiz büyük olacaktır (PAŞA, 1920, s. 75).  Ancak Said Halim Paşa bununla birlikte Batı’dan yararlanılması gerektiğini kaçınılmaz olduğunun altını çizmektedir. Lakin bu yararlanma,fiili açıdan realiteden yoksundur. Nitekim yararlanılması öngörülen medeniyetin unsurlarını kendi medeniyetine de uydurarak tatbik etmekle mümkündür.

Türkiye’de deneysel sosyal psikolojik çalışmalarıyla tanına Mümtaz Turhan’a göre; Batı’ya ilişkin yaklaşımda, maddi-kültürel ayrımı konusunda Türkçülerde İslamcılardan çok farklı görüşlere sahip değildir. Her iki akım da Avrupa’dan yalnızca ilim ve tekniğin alınması ile yetinilmesi konusunda ortak bir vizyona sahiptir (TURHAN, 2015, s. 244).  Bu yaklaşımda fiili açıdan realiteden yoksun kalmıştır. Çünkü ortaya çıkan Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük akımlarında, Cumhuriyet döneminin yönetici elitlerin Türkçülüğü resmi bir görüş haline getirmesi, doğal olarak diğer görüşlerin sona ermesine sebebiyet vermiştir. O dönemden itibaren izlenilen “moderneleşme” programı, “Batılaşma” özelinde gerçekleşmiştir.Batı’nın yalnızca ilim ve fenninin alınması görüşü dışında “medeni ve modern bir ulus” anlayışı çerçevesinde “Batılı yaşam biçimi”ne has kültürel formlarda aktarılmıştır. “Modernleşeme” tanımının, “Batılaşma”yla entegrasyonu söz konusu olmuştur.

Cumhuriyet Dönemi İtibariyle Batı Algısı

Bu dönem geçmiş dönemlerin aksine Batı, olumlu ve olumsuz yönleri özelinde sınıflandırılmamıştır. Ülkede çare olarak “Modernleşme” başlığı adı altında “Batılaşma” düşüncesi her alanda ağırlık kazanmıştır. Geleneksel kurum, kuruluş ve değerler lav edilerek, toplumun gündelik hayatında köklü entegrasyon sürecine girilmiştir. Değişim gösteren kültürel değişimler gitgide radikal bir “Batılaşma”ya evrilmiştir. Sancılı olarak geçen “Batılaşma” sürecindeyse, “Batı” algısı da yönetici elitlerin “Modernleşme” programının toplumsal açıdan yansımalarında değişiklik göstermektedir (BÜLBÜL, ÖZİPEK, & KALIN, Cumhuriyet’ten Günümüze: Karışık Duyguların Belirlediği Batı Algısı, 2008). Cumhuriyet dönemi itibariyle Batı algısı, siyasi, kültürel ve konjonktürel boyutlarıyla farklılaşması, toplumsal kutuplaşmanın hareket noktasını kesinleştirmiştir.

Birinci Dünya Savaşı süreciyle beraber yaşanan kayıplar, Sevr Antlaşması, gerçekleşen işgalin ardından Yunanistan özelinde Batıya karşı verilen Kurtuluş Savaşı, toplumun Batı algısını şekillendiren yakın tarihi unsurladır. Toplumun işgaller sürecinde yaşadığı acılar ilgili hatıralarda ve zihinlerde önemli bir yerdedir. Bu süreçte özellikle Kurtuluş Savaşı’nda devlet, ulusal kimlik oluşturmada bu birikimden yararlanmıştır. Siyasal anlamda “Batı”, toplumsal hafızada; “zalim, işgalci, kötü niyetli ve tehlikeli” olarak kaydedilmiştir.

Kurulan yeni devletteki elitlerle şekillenen toplumsal bilinç, medeniyet ve kültür bağlamında anlamına karşılık gelmiş, “Batı” ise yukarıda ki anlama karşın olumlu bir nitelik taşımaktadır. Nitekim “Batı”ya, “muasır medeniyet”in beşiği anlamı verilmeye çalışılmıştır. Geçmiş dönemlerde olumlu-olumsuz bağlamda değerlendirilen “Batı”, artık bir bütün olarak tüm hatlarıyla kabul edilerek bir devlet politikası haline evirilmiştir. Bu evrimleşme neticesinde “Batı”lı bir toplum statüsü için bu değişime engel niteliğinde olan yahut algılanan geleneksel her türlü kurum ve değerler adeta devlet eliyle endoktrinasyon uygulamalarıyla tasfiye edilmiştir. Gerçekleşen endoktrinasyon uygulamalar, “Radikal Batılaşma” olarak da adlandırılan bu sürecin iki temel yansımalarından bahsedilebilir.İlki toplum özelinde gerçekleşen tepkinin bir ürünü olan içe kapanma ve reddediş şeklindeki tutumlardır. İkincisi ise “modernleşme” programının yürütülme biçimi, tersi niteliğinde aykırı bir tutumla Batı’dan kopartıcı etkisinin varlığından söz edilebilir (BÜLBÜL, ÖZİPEK, & KALIN, Cumhuriyet’ten Günümüze: Karışık Duyguların Belirlediği Batı Algısı, 2008).[1]

Cumhuriyet dönemi itibariyle toplumda değişimlere uğrayan Batı algısı, yalnızca devletin uygulamaları perspektifinde şekillenmemiştir. Uluslararası konjoktür nedenleriyle de Batı’yla tesis edilen ilişkilerin etkisinde oldukça büyüktür. İkinci Dünya Savaşıyla birlikte tek kutuptan, çift kutuba dönüşen küresel sistemde Türkiye, Batıya daha da yakınlaşmıştır. İlerleyen yıllarda 2000’lere gelindiğinde Türkiye, AB ile bütünleşme çalışmaları ciddi manada dönüm noktasıdır. Türkiye, AB’nin tam üyelik için sunduğu “Kopenhag Kriterleri”ni koşulsuz bir şekilde tamamına yakınını ivedilikle tamamlamıştır. Türkiye’nin AB’ye karşı tutumu “gülü ve dikeni ile alınması gereken tek bir medeniyet” anlayışıyla hareket etmiştir. Ancak AB,Türkiye’ye yönelik uygulamış olduğu politikası ciddi manada farklılaşmış ve aynı zamanda Fransa ve Almanya devletlerinin başını çektiği “tam üyelik” sözleri, yerini “imtiyazlı ortaklığa” bırakmıştır. Hatta o dönemde birçok Batılı lider ve dini otorite liderleri, “Türkiye’nin Avrupa’ya ait olmadığı” ve arada “din ve kültür farkı” olduğu söylemleriyle Türkiye ötekileştirilmiştir. Bu ötekileştirmede ise kuşkusuz Türkiye, toplumu itibariyle Batıya karşı olumsuz bir karşılığı olmuştur.

Türkiye’de, Ekim-2006 ve Haziran-2007 tarihlerinde gerçekleştirilen bir kamuoyu araştırmasında Türk toplumuna yöneltilen, “Günümüzde Batı neyi ifade ediyor?” sorusuna ilişkin olarak katılımcıların kendi ifadeleri ve öne çıkardıkları kavramlar, olumludan olumsuza şu şekilde özetlenebilmektedir:

“Medeniyet”, “uygarlık”, “sanayi, teknoloji ve kültürel olarak gelişmişlik”, “özgürlük ve insan hakları”, “demokrasi”, “rahatlık”, “yaşam standartları”, “modern yaşam”, “sosyal hakları ve güvenceleri oturmuş bir sistem”, “eğitim düzeyinin yüksekliği”, “iş-çalışma”, “çalışma disiplini”, “eğlence”, “tatil”, “kanunların oturduğu, güçlünün güçsüzü ezmediği bir düzen”, “farklı gelenekleri, kültürleri olan ülkeler”, “farklı bir kültür”, “gelişmiş ama sorunlu”, “medeni görünen ama medeni olmayan bir topluluk”, “kendi benliğini kaybetmiş, sadece çıkar ilişkileri üzerine kurulmuş bir sömürü düzeni”, “kendi menfaatleri için her şeyi yapabilen bir topluluk”, “dejenere olmuş bir ülke”, “Haçlı Seferleri”, “Batı’nın bombaları”, “sömürgecilik” “ikiyüzlülük”, “kapitalist düzen”, “esir kampı”, “ukalalık”, “soğukluk”, “kayıtsızlık”, “hiçbir şey”(BÜLBÜL, ÖZİPEK, & KALIN, 2008).

Sonuç

Sonuç itibariyle Türkiye’de, “Batı”cı anlayış ile “Batı” karşıtı olarak çift kutuplu bir anlayışın varlığından söz edebiliriz. Türkiye’nin “Batı”ya karşı hayranlık düzeyinde ki bakış açısının, AB’nin Türkiye’yi kültürel bağlamda dışlayıcı politikasına binaen oldukça gereksiz olduğunun teyidi niteliğindedir. Avrupa’da yaşayan birçok insanın dini, kültürel ve ırki nedenlerden ötürü ayrımcılıkla karşı karşıya kalındığı gerçeği gözler önündedir. Ancak Batı’nın sosyal meseleler haricinde ekonomik ve teknolojik alanlardaki başarısını da hiçbir surette göz ardı edilmemesi esastır. Bu nedenle “iyisiyle kötüsüyle Batılaşmalıyız” söz ve söylemleri nasıl abesse, “biz Batılaşamayız” söz ve sözlemleri de abestir. Nitekim “Batılaşmak” kavramı, ülkemizde uygulanan anlayışın tam tersine, ekonomik, teknolojik ve de sanayi açısından gelişimi öngören bir anlam bütününe hitap etmektedir.

 

 

Kaynakça

  • ARSLAN BİLGİN. F. (2020). Ziya Gökalp ve Batı Algısı, Medeniyet ve Toplum Dergisi , 4 (1) , 100-112 .           Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1172461
  • Avrupa’da değişmeyen ben ve ‘öteki Türkiye’ algısı. (2020, Şubat 29). Intell4: https://www.intell4.com/avrupada-degismeyen-ben-ve-oteki-turkiye-algisi-haber-184483 adresinden alındı
  • BÜLBÜL, K. (2016). Said Halim Paşa/Bir Devlet Adamı ve Siyasal Düşünür Olarak. Ankara: Tezkire Yayınları.
  • BÜLBÜL, K., ÖZİPEK, B. B., & KALIN, İ. (2008). Cumhuriyet’ten Günümüze: Karışık Duyguların Belirlediği Batı Algısı. Ankara: SETA Yayınları.
  • HANİOĞLU, M. Ş. (1985). Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi. “Batıcılık”. İstanbul, Fatih, Türkiye: İletişim Yayınları.
  • HUNTİNGTON, S. P. (1993). The Clash of Civilizations?, Foreign Affairs, Summer; Aynı makale için bkz: https://www.foreignaffairs.com/articles/united-states/1993-06-01/clash-civilizations , E.T. Ekim 2021
  • İLERİ, C. N. (1915). İttihad-ı İslam. İslamın Mazisi, Hali, İstikbali. İstanbul: Yeni Osmanlı Matbaas.
  • KUMRU, C. (2018). Huntıngton’ın “Medeniyetler Çatışması” Üzerine Değerlendirmeler. Ulakbilge Sosyal Bilimler Dergisi, 603-614.
  • MERİÇ, C. (2015). Umrandan Uygarlığa. İstanbul: İletişim Yayıncılık.
  • PAŞA, S. H. (1920). İslâmda Teşkilât-ı Siyâsiye. Sebîlü’r-Reşâd, 75.
  • TURHAN, M. (2015). Kültür Değişmeleri. İstanbul: Altınordu Yayınları.
  • https://www.unaoc.org/repository/report.htm , E.T. Ekim 2021

[1] Bu yaklaşıma göre, kendisini Batılı toplumlarla aynı “İbrahimi” gelenek içinde tanımlayan geleneksel/Osmanlı tarih kavrayışının resmi düzeyde terk edilerek yerine tarihi Orta Asya’dan başlatan “Türk tarih tezi”nin ikame edilmesi, aslında felsefi ve sembolik anlamda Batılı toplumlarla ortak bağın da kopması anlamına gelmiştir.

 

]]>
https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/bir-medeniyet-tartismasi-turkiyenin-degisen-bati-algisi/feed/ 3
Alzheimer Tipi Demans https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/alzheimer-tipi-demans/ https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/alzheimer-tipi-demans/#respond Thu, 24 Mar 2022 07:00:14 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=5951 Son dönemlerdeki teknolojik gelişmeler neticesinde bir çok hastalığın tedavisinin kolaylaşması, dünya nüfusunun giderek yaşlanmasına ve nörodejeneratif patolojilerin prevalansında artışa neden olmakta, bu durum ortaya çıkan bireysel ve toplumsal yükü azaltabilecek yeni terapötik yaklaşımların geliştirilmesini gerekli kılmaktadır (Sanches ve ark.,2021).

Dünya genelinde 2019 yılında 57,4 milyon kişinin demansla yaşadığı, bu sayının 2030’da 83,2 milyona, 2050’de 152,8 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. (GBD 2019 Dementia Forecasting Collaborators, 2022) TÜİK(2021) verilerine göre ise Alzheimer hastalığından hayatını kaybeden yaşlıların sayısı 2019’da 13 bin 498’e yükselmiştir. En sık görülen demans türü olan Alzheimer hastalığı hem Türkiye hem de dünya için toplumun bütününü ilgilendiren önemli bir sağlık sorunudur (Tutuk,Bal,Doğan,Demir ve Tümer,2021).

Demans

Demans; bellek, dil, yürütücü ve görsel-uzaysal işlevler, kişilik ve davranış örüntülerinde düşüşle karakterize klinik bir sendromdur. (Weller ve Budson, 2018) Bu alanlardaki bozukluklar hastaların günlük yaşam aktivitelerine devam etmesini zorlaştırmaktadır.(Aydemir ve Kısa, 2001) Demans ,klinik olarak farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Bunlardan bazıları şu şekildedir; Alzheimer hastalığı, Lewy Cisimcikli demans, Frontotemporal demans, Vasküler demans, Diğer ender demanslar vs. (Döndü, 2014)

Alzheimer

Hastalığa ismini veren Dr.Alois ,Alzheimer’ın Frankfurt’daki akıl hastanesinde tanıştığı Auguste Deter’in semptomlarını tanımladığı olgu sunumu, hastalığın ilk nöropsikolojik profilini ortaya koymuştur. (Bondi, Edmonds ve Salmon,2017)  Alzheimer en sık karşılaşılan demans türü olarak tüm demans vakalarının %50-70’ini oluşturan (Selekler, 2010) ve yavaş ilerleyen nörodejeneratif bir hastalıktır. (Breijyeh ve Karaman, 2020). Nörodejeneratif hastalıklar, MSS’de hücre kaybı veya hasarlı hücre varlığı ile ortaya çıkar. Hücre tipine ve bulunduğu bölgeye bağlı olarak bu hasar veya kayıplar psikolojik ve davranışsal düzeyde bozukluklara neden olur.(Özpak, Pazarbaşı ve Keser, 2017).

Alzheimer için risk faktörleri şu şekilde sıralanabilir; Down sendromu, ileri yaş, genetik, cinsiyet(kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülmektedir),eğitim düzeyi, sigara kullanımı, diyabet, radyasyon, depresyon, kafa travması.(Şat, 2020; Uslu, 2018;)

Alzheimer tipi demansta bilişsel bozulma üç temel evrede gerçekleşir;

  • Erken evre; unutkanlık, kelimeleri hatırlayamama, yeni şeyler öğrenmede güçlük, sosyal davranışlar ve karar vermede bozukluklar ile seyreder.
  • Orta evrede; günlük işlevselliği etkileyen belirtiler, kaybolma, motor yetilerde bozukluk ve davranış problemleri gözlenir.
  • İleri evrede ise; hasta bakım verene tam bağımlı hale gelir, mesane ve bağırsak kontrolünde bozulma, farkındalık halinde kayıp ,konuşmada veya basit emirleri uygulamada zorluklar yaşanır. (Özbabalık ve Hussein 2017)

Alzheimer’da senil amioid plaklar (SP), nörofibriler yumak (NFY) oluşumu, sinaps ve nöron kaybı beyinde belirgin atrofi gibi patolojik bulgular gözlenmektedir.(İldem, 2021) Hastalığın en önemli histopatolojik belirtisi özellikle amigdala, hipokampus ve neokortekste görülen senil plak oluşumlarıdır.(Öztürk ve Karan, 2009) Meydana gelen bu bozulmalar davranışta değişikliklerin yanı sıra duygu durumda da değişikliklere neden olmaktadır. Beyindeki hücrelerin ölümü ve hücreler arası iletişimde görev alan nörotransmitterlerden biri olan asetilkolinin salgılanmasındaki azalma bu belirtilerin ortaya çıkmasında etkilidir. (Adalı, Yirün, Koçer Gümüşel,Erkekoğlu,2020)

Tanı ve Tedavi

Demansın değerlendirilmesinde; aileden, arkadaştan veya bakıcıdan alınan biliş ve işleve odaklanan tıbbi öykü, ayakta tedavi veya yatak başı bilişsel muayene, gerekirse nöropsikolojik testler göz önünde bulundurulur. (Arvanitakis, Shah ve Bennett,2019) Nöropsikolojik testler sağlıklı yaşlanma sırasındaki bilişsel değişiklikleri erken evre Alzheimer tipi demanstaki bilişsel değişikliklerden ayırt etmede önemli işleve sahiptir.(Can ve  Karakaş, 2005) 1975 yılında Folstein ve arkadaşları tarafından geliştirilen Mini Mental Durum Değerlendirme (MMSE) Testi demans taramalarında hala en sık kullanılan testtir.(Yücel,2019)

Alzheimer hastalığında, farmakolojik tedavilerde gözlemlenen yan etkilerin olmaması, yaşam kalitesini artırması ve semptomları azaltması sebebiyle farmakolojik olmayan yaklaşımlardan yararlanılmaktadır (Keleş ve Özalevli, 2018). Bu yaklaşımlardan bazıları aşağıda sıralanmıştır.

  1. Müzik Terapisi:

    Müzik terapisi, yetkili profesyoneller tarafından terapötik bir ilişki içinde belirli hedefler doğrultusunda klinik ve kanıta dayalı olarak uygulanmaktadır ve genellikle herhangi bir yan etkisi olmaması sebebiyle demans hastalarında semptomları tedavi etmese de  azaltması amacıyla alternatif bir yöntem olarak tavsiye edilmektedir. (Soufineyestani, Khan ve Sufineyestani, 2021) Müzik terapisinin kaygı, depresyon gibi davranışsal semptomlarda azalmaya sebep olduğu gözlenmektedir.(Popa ve ark.,2021)

  2. Sanat Terapisi:

    Sanat terapisi kişinin ilgi alanına göre, resim yapma, cam boyama, boncuklarla takı yapma vb. yöntemler aracılığıyla bireylerde stresle başa çıkmada destek sağlamayı amaçlar (Karadağ ve Uğur, 2015). Bu yöntemin dikkat, benlik saygısı, iletişim ve duygu duruma olumlu etkilerinin yanı sıra anksiyete, ajitasyon, depresyon gibi belirtileri de azalttığı gözlemlenmiştir (Bulduk, Dinçer, Usta ve Bayram, 2017).

  3. Doğrulama/Geçerlileştirme Terapisi:

    Doğrulama terapisi hastanın gerçekliğini kabul etmeye odaklanarak olumsuz duyguları hafifletmeyi ve olumlu duyguları geliştirmeyi amaçlar (Scales,Zimmerman ve Miller,2018). Kişinin duygularını ifade etmesine odaklanan yöntem demanslı bireylerde stres, anksiyete ve yalnızlığı önlemek amacıyla kullanılmaktadır (Lök ve Buldukoğlu, 2014). Geçerlileştirme terapisinde müzik dinletme, hatırlatma ve yansıtma gibi birbirinden farklı 14 teknik kullanılmaktadır (Akyar,2011).

  4. Anımsama Terapisi:

    Anımsama terapisi profesyoneller tarafından  yürütülen seanslar yoluyla geçmişte gerçekleşen olayların veya deneyimlerin ses kaydı, fotoğraf vb. öğeler yardımıyla paylaşılmasını içerir (Aşiret ve Kapucu, 2015). Bireysel olarak veya grupla yürütülebilen anımsama terapilerinde bireysel yaklaşımın, uygun anılara odaklanmaya ve seansın kişiye özel olarak düzenlenmesine fırsat sunmasından dolayı daha fazla fayda sağladığı düşünülmektedir (Saredakis ve ark.,2021).

  5. Hayvan Destekli Terapi:

    Hayvan ve insan etkileşimi sağlığın iyileştirilmesi ve korunmasına büyük katkı sağlamaktadır.Özellikle köpekler eğitilebilir olmaları ve sosyal becerileri nedeniyle en sık kullanılan hayvanlardır (Cevizci, Erginöz ve Baltaş, 2009). Yapılan çeşitli çalışmalar demans hastalarında hayvan destekli terapinin stres, kaygı ve üzüntü gibi semptomları azalttığını, davranışın iyileşmesine katkıda bulunduğunu göstermektedir. (Rodríguez-Martínez, De la Plana Maestre, Armenta-Peinado, Barbancho ve García-Casares,2021) Hayvanlarla ilgileniyor olmak kişilerin motivasyon duygusu ve benlik saygısına olumlu etki etmesinin yanı sıra fiziksel aktivitelerde de artışa neden olmaktadır. (Kim ve ark.,2021)

  6. Fiziksel Aktivite:

    Fiziksel egzersiz, fiziksel uygunluğu iyileştirmek veya sürdürmek amacıyla yapılandırılmış, tekrarlayan hareketlerden oluşmakta ve yaşlı bireylerde yürütücü işlevlerin yerine getirilmesine katkıda bulunmaktadır (Bozkurt ve Karadakovan, 2020). Egzersiz, beyinde kognitif fonksiyonlarda azalmayı önleyebilmekte veya geciktirebilmektedir. Egzersizle yeni nöron oluşumu artmakta ve nöroplastisite sağlanmaktadır. Yürüyüş, hafif tempolu koşu, yüzme ve bisiklet gibi aerobik yapıdaki egzersizler Alzheimer hastalarında bilişsel fonksiyonları geliştirmektedir. (Keleş ve Özalevli, 2018)

Alzheimer hastaları için oldukça önemli hizmet modellerinden birisi olan gündüz bakım merkezleri hastaların sosyalleşebilmesine ve yaşam kalitesinin yükseltilmesine imkan sağlamaktadır. Ülkemizde Alzheimer hastalığı ile mücadele kapsamında Türkiye Alzheimer Derneği Gündüz Yaşam Merkezi(GYM) ile hizmet vermektedir. Gündüz yaşam merkezinde çeşitli zihinsel, bedensel, sanatsal, psiko-motor aktivitelerle birlikte gezi vb. programlar yürütülmektedir.(Şener ve Tekin,2020) Hasta ve hasta yakınlarının yaşam kalitesini arttırmayı ve rehabilitasyon hizmetleri ile hastalığın seyrini yavaşlatmayı hedefleyen Alzheimer Derneği Gündüz Yaşam Merkezinde alanında uzman kişilerle bilgilendirme ve psikoterapi toplantıları da gerçekleştirmektedir.

 

  

 

Kaynakça

 

  • Adalı, A., Yirün, A.,Koçer Gümüşel, B., Erkekoğlu, P.(2020). Alzheimer Hastalığının Gelişiminde Biyolojik Ajanların Olası Etkileri. Ankara Eczacılık Fakültesi Dergisi.44(1).167-187.  doi:10.33483/jfpau.523804
  • Akyar, İ. (2011). Demanslı hasta bakımı ve bakım modelleri. Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dergisi18(2), 79-88.
  • Arvanitakis, Z., Shah, RC, ve Bennett, DA (2019). Demans Teşhisi ve Yönetimi: Derleme. JAMA322 (16), 1589–1599. doi:10.1001/jama.2019.4782.
  • Aşiret, G. D., ve Kapucu, S. (2015). Alzheimer hastalarının bilişsel ve davranışsal sorunları üzerine etkili bir yöntem: Anımsama terapisi. Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dergisi2(3), 60-68.
  • Aydemir, Ç., & Kısa, C. (2001). Konsültasyon liyezon psikiyatrisinde demans. Klinik Psikiyatri4, 203-211.
  • Bondi, MW, Edmonds, EC, ve Salmon, DP (2017). Alzheimer Hastalığı: Dünü, Bugünü ve Geleceği. Uluslararası Nöropsikoloji Derneği Dergisi: JINS23 (9-10), 818-831. https://doi.org/10.1017/S135561771700100X
  • Bozkurt, C. ve Karadakovan, A. (2020).Alzheimer Hastalarında Kullanılan İlaç Dışı Tedavi Yöntemleri. Ordu Üniversitesi Hemşirelik Çalışmaları Dergisi3(3), 329-337.
  • Breijyeh, Z. ve Karaman, R. (2020). Alzheimer Hastalığı Üzerine Kapsamlı Bir İnceleme: Nedenleri ve Tedavisi. Molecules (Basel, İsviçre)25 (24), 5789. doi:10.3390/molecules25245789.
  • Bulduk, S., Dinçer, Y., Usta, E. ve Bayram, S. (2017). Demanslı yaşlılara uygulanan sanat terapi yönteminin bilişsel durum üzerine etkisinin incelenmesi. Çağdaş Tıp Dergisi7(1), 36-41.
  • Can, H.ve Karakaş, S. (2005). Alzheimer Tipi Demans ve Birinci Basamakta Nöropsikolojik Değerlendirme. Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi. 14(2),22-25. https://www.ttb.org.tr/STED/sted0205/alzheimer.pdf
  • Cevizci, S., Erginöz, E. ve Baltaş, Z. (2009). Ruh sağlığının iyileştirilmesinde destek bir tedavi yaklaşımı: Hayvan destekli tedavi. Nobel Med5(1), 4-9.
  • Döndü, A. (2014).Obsesif kompulsif bozukluk alzheimer tipi demans gelişiminde bir risk faktörü müdür? (Uzmanlık Tezi). Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın.
  • GBD 2019 Demans Tahmini İşbirlikçileri (2022). 2019’da küresel demans yaygınlığının tahmini ve 2050’de öngörülen yaygınlık: 2019 Küresel Hastalık Yükü Çalışması için bir analiz.  The Lancet Public Health7 (2), e105–e125. https://doi.org/10.1016/S2468-2667(21)00249-8
  • https://www.alzheimerdernegi.org.tr  Erişim Tarihi: 12.03.2022
  • İldem, S. (2021). Alzheimer demansta başlangıçtaki nöropsikiyatrik envanter ile bakılan davranışsal semptomların bilişsel bozulma ile ilişkisi. (Yüksek lisans tezi). Medipol Üniversitesi, İstanbul
  • Karadağ, E., ve Uğur, Ö. (2015). Kanserli Hastalarda Çok Konuşulmayan Bir Uygulama: Sanat Terapisi. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Elektronik Dergisi8(2), 142-144.
  • Keleş,E. ve Özalevli, S.(2018). Alzheimer Hastalığı ve Tedavi Yaklaşımları.İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi. 3(2).39-42.
  • Kim, S., Nam, Y., Ham, MJ, Park, C., Moon, M. ve Yoo, DH (2021). Alzheimer Hastalığında Hayvan Destekli Müdahalenin Nörolojik Mekanizmaları: Varsayımsal Bir İnceleme. Yaşlanan sinirbilimde sınırlar13 , 682308. https://doi.org/10.3389/fnagi.2021.682308
  • Lök N., Buldukoğlu K.(2014). Demansta Bilişsel Aktiviteyi Artırıcı Psikososyal Uygulamalar. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar. 6(3): 210-216. doi:10.5455/cap.20130704021035
  • Özbabalık, D. ve  Hussein, S. (2017). Demans Bakım Modeli Raporu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı.
  • Özpak, L.,Pazarbaşı, A., Keser, N. (2017).Alzheimer Hastalığının Genetiği ve Epigenetiği. Arşiv Kaynak Tarama Dergisi.26(1).34-49. doi:10.17827/aktd.280520
  • Öztürk, G. B. ve  Karan, M. A. (2009). Alzheimer hastalığının fizyopatolojisi. Klinik gelişim22(3), 36-45.
  • Popa, LC, Manea, MC, Velcea, D., Șalapa, I., Manea, M., ve Ciobanu, AM (2021). Alzheimer Demansının Bakım Verenler ve Sanat ve Müzik Terapisi Yoluyla Kalite İyileştirme Üzerindeki Etkisi. Healthcare (Basel, İsviçre)9 (6), 698. https://doi.org/10.3390/healthcare9060698
  • Rodríguez-Martínez, M., De la Plana Maestre, A., Armenta-Peinado, JA, Barbancho, M. Á., Ve García-Casares, N. (2021). Yetişkinlerde Nörolojik Hastalıklarda Hayvan Destekli Tedavinin Kanıtları: Sistematik Bir İnceleme. Uluslararası çevre araştırmaları ve halk sağlığı dergisi18 (24), 12882. https://doi.org/10.3390/ijerph182412882
  • Sanches, C., Stengel, C., Godard, J., Mertz, J., Teichmann, M., Migliaccio, R., ve Valero-Cabré, A. (2021). Nörodejeneratif Hastalıklarda Bilişsel Bozukluğu Tedavi Etmek İçin İnvaziv Olmayan Beyin Stimülasyonu Yaklaşımlarının Dünü, Bugünü ve Geleceği: Kapsamlı Bir Eleştirel İnceleme Zamanı. Yaşlanan sinirbilimde sınırlar12 , 578339. https://doi.org/10.3389/fnagi.2020.578339
  • Saredakis, D., Keage, HA, Corlis, M., Ghezzi, ES, Loffler, H. ve Loetscher, T. (2021). Yatılı Yaşlı Bakımında Sanal Gerçekliği Kullanan Anımsama Terapisinin Kayıtsızlık Üzerindeki Etkisi: Çok Bölgeli Randomize Olmayan Kontrollü Deneme. Tıbbi İnternet araştırması dergisi23 (9), e29210. https://doi.org/10.2196/29210
  • Scales, K., Zimmerman, S., ve Miller, SJ (2018). Demansın Davranışsal ve Psikolojik Belirtilerine Yönelik Kanıta Dayalı Farmakolojik Olmayan Uygulamalar. Gerontolog58 (suppl_1), 88-102. https://doi.org/10.1093/geront/gnx167
  • Selekler,K.(2010). Alois Alzheimer ve Alzheimer Hastalığı. Türk Geriatri Dergisi.13(3).9-14
  • Soufineyestani, M., Khan, A., ve Sufineyestani, M. (2021). Müzik Müdahalesinin Demans Üzerindeki Etkileri: Meta-Anlatı Yöntemini Kullanan Bir İnceleme ve Gelecekteki Araştırmalar İçin Gündem. Nöroloji uluslararası13 (1), 1–17. https://doi.org/10.3390/neurolint13010001
  • Şat,S.(2020). Hafif Bilişsel Bozukluk ve Erken Evre Alzheimer Tipi Demans Hastalarında Yönetici İşlevler ve İleriye Dönük Bellek Performanslarının İncelenmesi. (Yüksek Lisans Tezi). Uludağ Üniversitesi, Bursa.
  • Şener,M. ve Tekin, H. H.(2020). Sosyal Belediyecilik Bağlamında Yaşlı Bakım ve Alzheimer Gündüz Yaşam Merkezleri. Geriatrik Bilimler Dergisi3(3), 138-146.
  • Tutuk, O., Bal, R., Doğan, H., Demir, E. A. ve Tümer, C.(2021). Deneysel Alzheimer Hastalığı Modeli Oluşturulmuş Sıçanlarda Fluoksetin ve Duygudurum İlişkisi. Uluslararası Tıp Bilimleri, 76.
  • TÜİK,Türkiye İstatistik Kurumu. İstatistiklerle Yaşlılar, 2020. (Mart 2021). https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Yaslilar-2020-37227
  • Uslu, A.(2018). Alzheimer tipi demanslı hastalara bakım verenlerin öz etkililik-yeterlilik düzeyleri ile yaşam kaliteleri ve bakım yükleri arasındaki ilişki. (Yüksek Lisans Tezi). Gazi Üniversitesi, Ankara.
  • Weller, J., ve Budson, A. (2018). Alzheimer hastalığı tanı ve tedavisine ilişkin güncel anlayış. F1000Research7 , F1000 Fakülte Rev-1161. https://doi.org/10.12688/f1000research.14506.1
  • Yücel, N. (2019). Major Kogni̇ti̇f Bozukluk Tanısı Alan Hastalarda Evreleri̇ne Göre Mr Görüntüleri̇ Üzeri̇nden Hi̇ppocampus Ve İntrakrani̇al Oluşumların Morfometri̇k Anali̇zi̇. (Doktora Tezi). Necmettin Erbakan Üniversitesi, Konya.
]]>
https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/alzheimer-tipi-demans/feed/ 0
Atatürk Dönemi Rusya ile İlişkiler https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/ataturk-donemi-rusya-ile-iliskiler/ Thu, 17 Mar 2022 08:00:10 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=5934 ÖZET

Mustafa Kemal Atatürk Dönemi’nde Rusya ile yapılan antlaşmalar Türkiye’nin hem Rusya hem de Batı ile ilişkilerinin gelişmesine önayak olmuştur. Bu antlaşmalardan biri olan Moskova Antlaşması günümüzde de önemini korumakta ve iki ülke arasında gündem olmaktadır. Bu çalışmada ikili ilişkilerin gelişmesine önayak olan antlaşmalar ve görüşmeler ele alınmıştır ve Mustafa Kemal Atatürk Dönemi Türkiye-Rusya ilişkileri ve bu ilişkilerin günümüz Türkiye-Rusya ilişkilerine etkisi çalışılmıştır.

GİRİŞ

Geçmişte yapılan antlaşmalar ülkeleri dolaylı ya da doğrudan etkilemektedir. Genellikle dolaylı etkileri antlaşmaların bağlayıcılığı kalmadığı zaman görülmektedir. Doğrudan etkileri ise devam eden antlaşmalarda görülmektedir. Rusya ve Türkiye ilişkilerinde her ikisi de mevcuttur. İkili ilişkilerin gelişimi geçmişte yaptıkları antlaşmalar ile güçlenmiştir. İkili ilişkilerin geliştirilmesinde Mustafa Kemal Atatürk önemli bir liderdir. İlişkilerin ilk geliştirildiği dönemlerde iki ülkede yeni savaştan çıkmış ve bitap durumdadır. İlişkilerin geliştirilmesi iki ülke açısından da avantaj sağlamıştır. İki ülke arasında geçmişte sorunlar olmuştur. Bu sorunların temel kaynağı Mustafa Kemal Atatürk’ün Batı ile ilişkilerinde tutarlı antiemperyalizmi benimsemekten kaçınmasıdır (Ateş Uslu, 2015). Fakat Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal Atatürk’ün antiemperyalist bir politika izlediğini görmekteyiz. Uyguladığı tüm politikalar antiemperyalizm olarak adlandırılamaz. Bu Mustafa Kemal Atatürk’ün çok yönlü dış politika izlediğini göstermektedir.

Bu çalışmada 1921-1936 arası dönemleri ele alacağım. İki ülkenin ilişkilerinin anlamak için öncelikle Türkiye’nin ve Rusya’nın o dönemlerdeki ilişkilerin geliştiği ortamı kısaca inceleyeceğim. Mustafa Kemal Atatürk döneminde geliştirilen Rusya-Türkiye ilişkileri günümüze etki etti mi? Sorusu üzerinde duracağım. Atatürk’ün uyguladığı güçlü, kararlı dış politika ile geliştirdiği Rusya-Türkiye ilişkilerini önemli bir anlaşma olan Moskova Antlaşması ile başlayacağım. Moskova Antlaşması günümüzde de geçerliliğini koruyan bir antlaşmadır ve  ilişkilerin gelişmesinde önemli bir katkı sağlamıştır.

Türkiye

1919-23 yılları arasında Türkiye Kurtuluş savaşının içerisindeydi. Birinci Dünya Savaşı’nın da etkisi ile ekonomik olarak bunalımda, silah üretilemiyor, sanayi yok denecek kadar azdır ve tarımsal üretim yapılamıyordu. Böyle bir ortamda Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de yani Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarında kurulmuştur. O dönemde saraya (Osmanlı yönetimi) baktığımız zaman halktan kopuk olduğunu görmekteyiz. Fakat TBMM halktan seçilen temsilcilerden oluşmaktadır. Mustafa Kemal bu tarihten sonra kişisel saltanata kalkmış gözü ile bakıyordu. 1922 yılında da saltanat kaldırılmıştır. 1920 yılında Yeni Türkiye Devleti Osmanlıdan kötü bir ekonomi devralmıştır. Bu ekonomiyi düzeltmek için 1923-29 yıllarında açık ekonomik koşullarında yeniden inşa denenmiştir. Böylece liberal politikalar izlenmeye başlanmıştır. Özel girişimlerin gelişmesi için destekleyici politikalar izlemiştir. Fakat başarılı olunamamıştır. Bunun sebebi tüm dünyada etkili olan büyük buhrandır. 1930’lu yıllarda ulusal ekonomiyi kalkındırmak ve tam bağımsızlık için korumacı devletçi politikaya geçilmiştir. Böylece sanayileşme hız kazanmıştır. Bu dönemlerde dış politikada ise ilişkilerin geliştiğini görmekteyiz. Mustafa Kemal Atatürk tek taraflı dış politika izlememiştir. Avrupa ile ilişkilerini geliştirmiştir, fakat yüzünü sadece batıya dönmemiş SSCB ile de ilişkileri geliştirmiştir. Yani çok yönlü diplomasi izlemiştir. Türkiye’yi uluslararası alanda güçlü bir konuma getirmiştir diyebiliriz.

Rusya

1920-23 Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nde Bolşevikler yönetimi barış içinde bir arada yaşama politikası izliyordu. Çünkü ekonomik bunalım hâkimdi. Bundan dolayı batı ile ticarete yönelmek zorunda kaldılar. 1921 yılında ekonomik bunalım, kıtlık ve uzun süren savaşın getirdiği yıkımla birlikte köylü ayaklanmaları başlamıştır. 1921 yılında Lenin sanayi ve tarımı yenilemek için yeni ekonomi politikasını (NEP) devreye sokmuştur. NEP ile birlikte ticaret serbestisi geri getirildi, ticari işletmelerin çoğu özelleştirildi. NEP politikası ile yapılanlar ekonomiyi rahatlattı, fakat sosyalizmden uzaklaşılmıştır. 1923 yılından sonra Lenin’in hastalığı sebebi ile Stalin ön plana çıkmıştır. Bu dönemden sonra SSCB’nin dış politikasında tanınma çabaları ön plana çıkmıştır. 1924 yılında Yunanistan, Danimarka, Norveç gibi birçok ülke SSCB’yi tanımıştır. Stalin 1927 yılında NEP politikasına son vermiştir. 1928-32 yıllarına baktığımız zaman SSCB’nin ekonomik atılımlar yaptığını görmekteyiz. Bu yıllar arasında 5 yıllık plan ile ekonomik büyüme gerçekleştirilmiştir.

İkili İlişkilerin Gelişimi

16 Mart 1921 yılında imzalanan Moskova Antlaşması (Türkiye-Sovyet Rusya Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması) Mustafa Kemal Atatürk’ün başarılı diplomasisinin bir örneğidir. Moskova Antlaşması’na giden yolu anlamak için kısaca Misak-ı Milli’den bahsedeceğim. Misak-ı Milli ,Kurtuluş Savaşı sırasında yayınlanan 6 maddelik bir bildiridir. 28 Ocak 1920 tarihinde kabul edilmiştir ve Türkiye’nin barış şartlarını içermektedir. Misak-ı Milli çerçevesinde Türklerin yaşadığı vatanın bağımsız olması isteniyordu. Misak-ı Milli ile bölünemez ve parçalanamaz Türk vatanının sınırları çizilmiştir, Türk dış politikasının hedefleri belirlenmiştir ve devletin bağımsızlığı önemli konulardan biridir. Misak-ı Milli, Kurtuluş Savaşının direniş beyannamesi olmuştur. SSCB ile ilişkilerin geliştirilmesinde Misak-ı Milli ve Kurtuluş Savaşı’nda önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesi ve emperyalizme karşı duruşu SSCB ile Türkiye’yi ortak noktada birleştiriyordu. Ayrıca İngiltere faktörü de ortak düşmana karşı birleşmeyi sağlıyordu. Mustafa Kemal Atatürk 26 Nisan 1920 tarihinde Lenin’e bir mektup göndermiştir. Bu mektupta emperyalizme karşı olan ortak mücadeleden bahsetmiştir, ikili ilişkilerin geliştirilmesinden ve Misak-ı Milli politikasından bahsetmiştir. Ayrıca cephane, erzak, altın, sıhhi malzeme taleplerinde bulunulmuştur.  Bu mektuba Dışişleri Bakanı Çiçerin 2 Haziran 1920 tarihinde olumlu cevap vermiştir. Bu görüşmeler sonucunda 16 Mart 1921 tarihinde Moskova Antlaşması imzalanmıştır. Kısaca Moskova Antlaşması maddeleri;

Madde 1-  Taraflar birbirlerine cebren kabul ettirilen herhangi bir barış anlaşmasını tanımayacaktır. Ayrıca SSCB, Misak-ı Milli ile çizilen Türkiye sınırlarını tanıyacaktır.

Madde 2- Türkiye, Batum sancağına ilişkin topraklar ile Batum kenti Limanı üzerindeki egemenlik hakkını bazı koşullar ile Gürcistan’a bırakmaya razı olmuştur. Bu koşullar; bu halkların kültürel, dinsel hakları sağlanacak, Batum Limanından Türkiye yararlanacaktır.

Madde 3- Nahcivan özerk bir statüde kalacaktır ve kontrolü Azerbaycan’a bırakılmıştır.

Madde 4- Taraflar, Doğu uluslarının özgürlük ve bağımsızlık haklarını diledikleri rejim ile yönetebilmek haklarını açıkça belirtmiştir.

Madde 5- Boğazlar meselesi, Karadeniz’e kıyısı olan devletler arasında yapılacak olan konferansta belirlenecektir. Fakat bu Türkiye’ye hiçbir zaman zarar getirmeyecektir.

Madde 6- Taraflar, şimdiye dek yapılan tüm antlaşmaların karşılıklı çıkarlarına uygun olmadığını kabul eder ve geçersiz sayılacaktır.

Madde 7- SSCB kapitülasyonları tanımayacaktır.

Madde 8- Her iki taraf da kendi ülkeler üzerinde diğer tarafa zararı olan, savaş amacında olan örgüt ve grupların kurulması ve yerleşmesine izin vermeyecektir.

Madde 9- Taraflar, iki ülke arasındaki iletişimin kesilmemesi için telgraf, demiryolu vb. ulaşım ve iletişimi geliştirecek, kişi ve malların özgür dolaşımı için önlemler alınacaktır.

Madde 10- Taraflar, birinin diğer taraf topraklarında oturan uyrukları, yerleşmiş oldukları ülke yasalarından işlem görecektir ve ulusal savunmaya ilişkin yasalara uymaları istenmeyecektir.

Madde 11- Taraflar, birinin diğer taraf topraklarında oturan uyrukları için en elverişli duruma erişme haklarını saklı tutar.

Madde 12- 1918 yılından önce Rusya topraklarına bağlı olan, üzerinde Türkiye’nin egemenlik hakkı olduğu Rusya Sovyetleri Sosyalist Federal Cumhuriyeti Hükümetince bu anlaşma ile kabul edilen topraklar haklından her isteyen Türkiye’yi özgürce terk edebilecek ve yanına eşyasını alabilecektir.

Madde 13- Tutsaklar değiş tokuş edilecektir ve bunun esasları daha sonra yapılacak özel sözleşme ile belirlenecektir.

Madde 14- Taraflar, en kısa süre içerisinde ilişkilerini düzenlemek için ekonomik parasal ve diğer gerekli işleri düzenleyici anlaşmalar yapmayı kabul eder.

Madde 15- Türkiye ile Güney Kafkasya Cumhuriyetleri arasında yapılacak antlaşmalara uyulmasını zorunlu kılmak için Rusya girişimlerde bulunacaktır. (TELLAL, 1921 Moskova Antlaşması, 2002)

Madde 16- Anlaşma maddeleri onaylanacaktır.EK1; Türkiye’nin Kuzey-Doğu sınırı saptanmıştır.

Bu anlaşma ile Türkiye’nin uluslararası yalnızlığı giderilmiş oldu ve Doğu cephesi güvence altına almıştır. Bu anlaşma Türkiye’ye güçlü bir müttefik kazandırmıştır ve bir ülkenin gelişmesinin ve tam bağımsızlığının önündeki engel olan kapitülasyonların kaldırılması Türkiye açısından mühim bir konudur. Türkiye’nin de emperyalizme karşı savaşması Sovyetler açısından önemli bir konudur ve bu anlaşmasının yapılmasında mühim bir yeri vardır. Bundan dolayı Sovyetlerin Kurtuluş Savaşına olan desteği artmıştır. Batıdan gelen baskı azalmıştır ve Türkiye’nin Sovyetler ile işbirliği içerisinde olmasından rahatsızlık duyan İngiltere’ye karşı Türkiye’nin Sovyet kartı vardır. Ayrıca bu anlaşma ile Fransa ve İngiltere’nin Türkiye’ye karşı politikaları değişmiştir. Bu antlaşma ile her ne kadar ikili ilişkilerde sorunlar devam etse de Kurtuluş Savaşına önemli katkıları olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşının kazanılmasında Kafkas cephesinin mühim olduğunu söylemiş ve bundan dolayı Bolşeviklerle ilişkilerin kesilmemesi gerektiğine vurgu yapmıştır. Bu anlaşma ile birlikte Güney Kafkasya’da iki ordu arasında işbirliği oluşturulmuştur. Bu hamle Kurtuluş Savaşının kazanılmasında etkili olmuştur.

Moskova Antlaşması günümüzde de geçerliliğini korumaktadır ve Rusya Türkiye ilişkilerinin temel taşını oluşturmaktadır. Bu antlaşma ile Türkiye-Ermenistan sınırı bugünkü şeklini almıştır. Günümüzde bu anlaşma hukuki açıdan Ermenistan-Türkiye sınırını net bir şekilde ayırmıştır ve oluşabilecek sorunların önüne geçmiştir. Moskova Antlaşması’nın geçerliliği günümüzde hala tartışılmaktadır. Özellikle 2021 yılında 100. Yılını dolduran Moskova Antlaşması ikili ilişkilerde bir gündem yarattığı söylenebilir. Ayrıca günümüzde Rusya ve Türkiye arasında yeni anlaşmaların yapılması, ortak bir noktada birleşerek, özellikle emperyalizme karşı, oluşturulan Moskova Antlaşması günümüzde yeniden böyle bir ortaklığın mümkün olduğunu göstermekte ve her iki farklı ülkenin de dış politikada bu farklılıkları bir kenara koyarak ortak sorunda birleşmeleri iki ülke açısından da olumlu sonuçlara yol açacaktır. Moskova Antlaşması farklılıkların bir kenara bırakıldığını, ikili ilişkilerin daha da geliştirilebileceğini, özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ün kararlı dış politikası sayesinde ve eğer bu dış politika izlendiği takdirde günümüzde de mümkün olabileceğini kanıtlamıştır.

1921 yılından sonra yani Moskova Antşması’ndan sonra Rusya, Türkiye’ye askeri yardım, para yardımı gibi yardımlar yapmışlardır. Rusya’dan Türkiye’ye 37,812 adet tüfek, 44.587 sandık tüfek,66 adet top, 200.000 mermi ve 11 adet kama gelmiştir (DUMAN). Kurtuluş Savaşının kazanılmasında bu yardımların büyük bir etkisi vardır. Çünkü o dönemler yeni savaştan çıkmış bir Osmanlı vardır ve savaşacak insan gücü çok azdır, silah yok denecek kadar azdır ve kaynaklar kısıtlıdır. bu sebeplerden dolayı bu yardımlar Kurtuluş Savaşının kazanılmasında etkili olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliği sayesinde ve uyguladığı akılcı ve güçlü diplomasisi sayesinde kazanılmış bir savaştır.

Moskova Antlaşması’nın içerik olarak benzeri olan bir diğer antlaşma ise Kars Antlaşması’dır.Kars Antlaşması Türkiye ile Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan arasında imzalanan dostluk antlaşmasıdır. 3 Ekim 1921’de imzalanan Kars Antlaşması, Moskova Antlaşması’nın 15. Maddesine dayanmaktadır.  Antlaşmanın imzalandığı dönemde Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan Sovyetlerin altındaydı, fakat henüz Sovyetler Birliği kurulmadığı için bağımsız antlaşmalar yapabiliyorlardı. Bu antlaşma ile Türkiye’nin Misak-ı Milli’de belirtilen sınırları kabul edilmiştir. Bu anlaşma ile Türkiye’nin doğu sınırı kesinleşmiştir. Fakat 1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yıkıldıktan sonra Ermenistan, Kars antlaşmasını tanımadığını söylemiştir. Türkiye’nin ise elinde Kars Antlaşması olduğu için buna güvenmektedir.

Sovyetlerin desteği ile imzalanan bu anlaşma ile Türkiye’nin sınırları çizilmiştir. Günümüzde ise bu antlaşma Ermeni sorununun çözülmesinde en başta gelmektedir. Türkiye’nin doğu sınırlarını koruması bu anlaşmanın ehemmiyetini öne koymaktadır. Ayrıca antlaşmasının imzalandığı dönemde Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın da Misak-ı Milli ile çizilen sınırları tanıması uluslararası alanda Türkiye’nin yalnızlığının sona ermesinin göstergesidir. Kars Antlaşması’nın maddeleri Moskova Antlaşması’nın maddeleri ile benzer ya da devamlılığı niteliğindedir. Türkiye’nin doğu sınırlarını çizen ve günümüzde sınırların Kars Antlaşması’nın güvencesinde olması, Türkiye için büyük bir kazanımdır. Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde imzalanan anlaşma günümüzde önemini korumaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk Dönemi’nde Sovyetler Birliği ile imzalanan bir diğer antlaşma ise Dostluk ve Tarafsızlık antlaşmasıdır. Batılı ülkelerin 1925 yılında kendi aralarında Locarno Antlaşması’nı imzalamasının üzerine Rusya ve Türkiye oluşabilecek herhangi bir saldırı karşısında tarafsızlığını koruyacağını bu anlaşma ile garantilemiştir. Antlaşmanın geçerliliği 3 yıl olarak belirlenmişti, fakat 1945 yılına kadar uzatılmıştır. 1945 yılından sonra sona ermiştir. Bu antlaşma Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesinde önemli bir adımdır. İkili ilişkilerin daha da ilerleyeceğinin ve ileri dönemlerde de bu ve benzeri antlaşmalar yapabileceğinin bir göstergesi olmaktadır.

İmzalanan Dostluk antlaşmasından sonra da ikili ilişkiler geliştirilmeye devam edilmiştir. İkili ilişkilerin siyasi ve askeri ayaklarının oluşumundan sonra ticari antlaşma da yapılmıştır ve böylece ilişkilerin ekonomik ayağı da oluşturulmuştur. 11 Mart 1927 yılında Ticaret ve Denizcilik antlaşması imzalanmıştır. Ticari ayağı esas olarak 1922 yılında SSCB’nin Türkiye’de ticaret temsilcilikleri açması ile başlamıştır. Fakat bu temsilciliklerin komünizm propagandası yapması gerekçesi ile iki ülke arasında sorun yaratmıştır. Bu sorunların çözülmesi 1927 yılında yapılan anlaşma ile giderilmiştir. Anlaşma ile ticari temsilcilikler diplomatik dokunulmazlık kazanmıştır ve İzmir, İstanbul, Konya, Mersin, Trabzon, Eskişehir ve Erzurum’da ticari temsilciliklerin açtırılması kararlaştırılmıştır. Ayrıca üçüncü bir devlete gönderilecek mallar gümrüğe tabi tutulmayacaktır ve Türkiye’nin SSCB ihracatına yıllık sınırlama getirilmiştir. (TELLAL, 1930’ların İlk Yarısında İlişkiler, 2002)

25 Nisan 10 Mayıs 1932 yılında Başvekil İsmet İnönü ve Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Bey Moskova’yı ziyaret ettiler. Bu ziyarette ikili ilişkilerin arttırılması ve farklı politikaların ilişkilerde sorun olmaması gerektiği ve SSCB’nin Türkiye’ye kredi vermesi konuları üzerinde durulmuştur. Bu yardımın yapılmasına dair protokol 1934 yılında imzalanmıştır. Yapılan bu yardımlar ile Türkiye daha da güçlenmiştir.

Bir diğer sözleşme olan ve günümüzde önemini koruyan Montreux Boğazlar Sözleşmesi 20 Temmuz 1936 yılında Türkiye, Bulgaristan, Fransa, İngiltere, Avustralya, Yunanistan, Japonya, Sovyetler Birliği, Romanya ve Yugoslavya ile imzalanmıştır. İtalya 1938 yılında sözleşmeye dahil olmuştur. Bu anlaşma ile boğazlarda Türk egemenliği kurulmuştur. Sözleşme beş kesim ve dört ekten oluşmaktadır. Birinci kesimde ticaret gemilerinin geçiş rejimi yer almaktadır. İkinci kesimde savaş gemilerinin geçiş rejimi, üçüncü kesimde uçaklar, dördüncü kesimde genel hükümler ve beşinci kesimde son hükümler yer almaktadır. Birinci kesimde ticaret gemilerinin geçişine serbestlik tanımaktadır. Savaş gemilerine ise kısıtlamalar getirilmiştir. Savaş döneminde eğer Türkiye savaşta ise savaş gemilerinin geçişi Türkiye’nin inisiyatifine bırakılmıştır. Eğer Türkiye savaşta değilse boğazlar savaşan tarafların gemilerine kapatılacaktır.

Günümüzde Rusya- Ukrayna arasındaki gerginlik nedeni ile Montreux sözleşmesi gündeme gelmiştir. Türkiye, sözleşmenin gereklerini uygulamaktadır. Ayrıca burada Türkiye’nin taraf olmaması, bir noktada arabuluculuk yapması ve Montreux Sözleşmesi dahilinde hareket etmesi ile Türkiye bu gerilimden en az etki ile çıkacağını düşünmekteyim. Türkiye hem batı hem Rusya ile ilişkilerini geliştirmiş ve iki tarafla da ticaretini geliştirmiştir. Türkiye’nin konumundan dolayı bağımsız ve tarafsız hareket etmesi uluslararası alanda Türkiye’yi güçlendireceği kanısındayım.

Bugünde Türkiye’nin çok yönlü dış politika uygulaması gerektiği kanısındayım. Günümüzde daha çok Batı ile ilişkiler gündeme gelmektedir. Çok yönlü dış politika uygulamasının Türkiye’ye ne denli avantaj sağladığını yukarıdaki antlaşmalarla görmekteyiz. Mustafa Kemal Atatürk tek taraflı dış politika uygulamamıştır. Rusya ile politikasına baktığımız zaman Türkiye’yi Rusya’ya bağlamamıştır. Türkiye’nin uluslararası alanda tanınmasını sağlamış ve gelişmesinin önündeki engelleri kaldırmıştır, Asya ile ilişkileri geliştirdiği gibi Batı ile de ilişkileri geliştirmiştir.

Türkiye-SSCB ilişkilerinin bu döneme kadar geliştiğini ve iyileştiğini görmekteyiz. Mustafa Kemal Atatürk çok yönlü dış politika izlemiştir. SSCB, Türkiye’nin Batı’ya karşı bir kozuydu ve yaptığı yardımlar ve verdiği borçlar ile Türkiye’nin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Fakat Mustafa Kemal Atatürk’ün izlediği çok yönlü politika 1930’lu yıllardan sonra Rusya’nın tepkisine neden olmuştur. Rusya, Türkiye’nin Batı ile yakınlaşmasından yana değildir. Türkiye’nin güçlenmesi, Batı ülkelerinin dikkatini çektiği için Türkiye ile anlaşmalar yapmaya başlamışlardır. Mustafa Kemal Atatürk ilk baştan beri izlediği politikasını net bir şekilde ortaya koymuş ve korumuştur. Türkiye’nin güçlenmesi ve uluslararası alanda saygınlık kazanmasını sağlamıştır. Farklı politikalara sahip olmalarına rağmen Rusya ile işbirliği yapmıştır. Tüm bunlar Mustafa Kemal Atatürk’ün kararlı dış politikasını, ileri görüşlülüğünü, ileri düzeydeki strateji ve askeri zekâsını göstermektedir.

SONUÇ

Mustafa Kemal Atatürk Dönemi’nde Rusya ile geliştirilen ilişkiler günümüze dolaylı ya da doğrudan etki etmektedir. Özellikle yapılan antlaşmalar ikili ilişkilerin gelişmesini sağlamıştır. Moskova Antlaşması ile Doğu sınırlarının belirlenmesi ve Kars Antlaşması ile netlik kazanması günümüzde mühim bir konudur. Çünkü oluşabilecek sınır sorunlarına karşı şuanki Türkiye’nin elinde Kars Antlaşması vardır. Ayrıca Moskova Antlaşması’nın yapıldığı dönemlerde Türkiye Kurtuluş savaşı sürecindeydi ve bu sürece Rusya destek vermişti. Kısacası Rusya’nın destekleri göz ardı edilemez fakat Mustafa Kemal Atatürk’ün uyguladığı dış politika ile geliştirilen ilişkiler ve Türkiye’nin dış politikada tanınması ve saygı duyması gerçeği ve Mustafa Kemal Atatürk’ün stratejik zekâsı yadsınamayacak kadar büyük bir öneme sahiptir. Günümüzde Rusya ile ilişkilerde sorunlar olsa da geçmişte geliştirilen ilişkiler sorunların çözüme kavuşmasında etkilidir.

 

Kaynakça

  • Küresel Ekonomide Türk Girişimcilerin Rolü ve Lobi Faaliyetleri. (2009). Türkler Buluşuyor (s. 67-77). Dünya Türk İş Konseyi.
  • Ateş Uslu, E. A. (2015). Milli Mücadele’de Emperyalizm ve Baıyla İilişkiler. G. Atılgan, E. A. Aytekin, E. D. Ozan, C. Saraçoğlu, M. Şener, A. Uslı, et al. içinde, Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Siyasal Hayat (s. 183). İstanbul: Yordam Kitap.
  • DUMAN, Ö. (tarih yok). Atatürk Döneminde Türkiye-Rusya İlişkileri. 01 06, 2022 tarihinde atatürkansiklopedisi: https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/ataturk-doneminde-turkiye-rusya-iliskileri-1919-1938/ adresinden alındı
  • Montreux Boğazlar Sözleşmesi. (tarih yok). 03 04, 2022 tarihinde https://www.kiyiemniyeti.gov.tr: https://www.kiyiemniyeti.gov.tr/userfiles/file/mevzuat/Montreux%20Bo%C4%9Fazlar%20S%C3%B6zle%C5%9Fmesi.pdf  adresinden alındı
  • TELLAL, E. (2002). 1921 Moskova Antlaşması. B. O. (ed) içinde, Türk Dış Politikası (s. 173-174). İstanbul: İletişim Yayınları.
  • TELLAL, E. (2002). 1930’ların İlk Yarısında İlişkiler. B. O. (ed) içinde, Türk Dış Politikası (Cilt I, s. 319). İstanbul: İletişim Yayınları.
]]>
Akademik Pusula https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula/ https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula/#comments Sun, 06 Jun 2021 16:10:46 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=2987 Toplum nazarında enformasyonun etkisiyle yanlış anlamlarla kullanılan terimlerin doğru şekilleriyle gençlerin dağarcığında yer almasını sağlamak, akademik kelimelerin doğru anlamlarının öğrenilmesini kolaylaştırarak akademik metinlerin eleştirel şekilde okunması üzerinden yeni bakış açıları kazandırarak çok boyutlu düşünmenin geliştirilmesini hedefleyen “Akademik Pusula” yakında sizlerle!

 

Projenin Amacı:

Türkiye’de bulunan; lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine hitaben akademik terimlerin doğru anlamları ile kullanılması, yaygın olarak kullanılan terimlerin akademik perspektifle değerlendirilmesi yoluyla akademi ve öğrenciler arasında ulaşılabilir köprüler kurmak ve akademik kelimeler aracılığıyla bilimsel metinleri okuma farkındalığını güçlendirmek.

Projenin Kapsamı:

Her hafta farklı disiplinlerde bilimsel kavramlar işlenerek toplum nazarında dezenformasyona uğramış terimler bilimsel perspektif ile ele alınarak, Açık Pencere YouTube kanalımızda yayın yapılacaktır.

]]>
https://www.acikpencere.com/projeler/akademik-pusulaa/akademik-pusula/feed/ 3