Siyaset Bilimi – Açık Pencere https://www.acikpencere.com Gençlik Düşünce ve Araştırma Kuruluşu Sun, 18 Dec 2022 16:04:35 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://www.acikpencere.com/wp-content/uploads/2020/12/cropped-kullanici-32x32.png Siyaset Bilimi – Açık Pencere https://www.acikpencere.com 32 32 Diplomaside Kırmızı Çizgi (Red Line) https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/diplomaside-kirmizi-cizgi-red-line/ https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/diplomaside-kirmizi-cizgi-red-line/#comments Mon, 31 May 2021 15:26:09 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=2965 Kırmızı Çizgi kavramı Diplomasi ve Uluslararası İlişkiler alanında sıkça kullanılan önemli bir kavramdır. Kırmızı çizgi farklı disiplinlerde kullanılabilen bir kavramdır, tarihsel anlamda nasıl ortaya çıktığını ve özellikle Uluslararası İlişkiler disiplinine nasıl geçmiştir konusunu incelemek gerekiyor.

Kırmızı Çizgi teriminin tarihi çıkışı, Irak Petrol Şirketi’nin ortakları olan Britanya, ABD ve Fransa’dan büyük petrol firmalarının 1928 yılında imzaladığı bir anlaşmaya dayandırılıyor: “Red Line Agreement” yani Kırmızı Çizgi Anlaşması. Osmanlı İmparatorluğu’ndan “dağılan” arazi üzerinde, petrol açısından önem taşıyan, sınırları kırmızı bir çizgiyle belirleyen ve Irak Petrol Şirketi’nin bu sahadaki çıkarlarını, imtiyazlarını kayda bağlayan bir anlaşmadır (Birikim Dergisi, 2021). Kırmızı Çizgi terimi, bu halden diplomasi diline geçmiştir ve günümüzde çokça zikredilen bir kavram haline dönüşmüştür. Örnekleri diplomasi ve uluslararası ilişkiler için de çokça geçmektedir. Örneğin; 2014 yılında İran, uranyum zenginleştirme kabiliyetini korumanın uluslararası toplumla herhangi bir anlaşma çerçevesinde aşılmasına izin vermeyeceğini açıkladı ve bunu bir “kırmızı çizgi” olarak kabul ederek kendi tarafınca onayladı (FONDATION pour la RECHERCHESTRATÉGIQUE Recherches & Documents, 2016, s.5). Uluslararası ilişkilerde uluslararası örgütler veya ülkeler, topluluklar,kendi kırmızı çizgilerini belirleyebilir. Yalnız burada önemli olan yaptırım veya uygulatma gücünün ne kadar gerçekçi olduğu önemlidir. Kırmızı çizgi ilan etmek kesin bir sonuç veya uygulama anlamı taşıması için yaptırabilme veya uygulattırabilme kabiliyetinin olması gerekir. Bu anlamda kavramın anlamını incelemek gerekiyor ve kavramın özünün tanınması, kavranabilmesi mühim bir konudur. Kırmızı Çizgi; müzakerelerde “kırmızı çizgiler” bir tarafın bazı temel çıkarlardan dolayı ödün vermeyeceğini belirttiği alanlardır (The UK in a Changing Europe, 2020). Diğer bir tanımda; tipik olarak bir hükümet tarafından kabul edilemez olarak gördükleri ve yanıt verecekleri eylemlerin beyanı. Bu tanım için; “Savaş sırasında kimyasal silah kullanımı kırmızı çizgi meselesidir.” şeklinde örneklendirmek mümkündür (Macmillan Dictionary). Suriye’de kimyasal silah kullanılması vb. olaylarda olduğu gibi. Kırmızı çizgi, 1970’lerden beri birinin ciddi sonuçlarla karşılaşmadan ötesine geçmemesi gereken bir sınırı belirtmek için kullanılıyor. Kabul edilebilir ve kabul edilemez davranış arasındaki sınırları belirleyen fiziksel bir sınır fikrini önerir ve “bir çizgiyi geç” ve “kumda bir çizgi çiz” gibi ifadelerle ilgilidir (Macmillan Dictionary). Diğer bir tanımda ise: Egemenlik meselesi, aşılamayacak kırmızı bir çizgidir. Sade bir tanımla; hükümet tarafınca kabul edilemez olarak değerlendirilen eylemlere ilişkin bir açıklama (Macmillan Thesaurus). Son bir tanımda ise; bir kişi veya grubun bir anlaşmazlık veya müzakere sırasında hakkındaki fikirlerini değiştirmeyi reddettiği bir sorun veya talep (Oxford Learner’s Dictionaries).

Kırmızı çizgi farklı şekilde belirlenebilir ve uygulanabilir ve bu durum ülke, örgüt veya topluma göre değişkenlik gösterir. Örneğin; İsrail kırmızı çizgileri konusunda bazen doğrudan düşmana özel ve ayrı bir şekilde ya da gerekirse bir aracı kullanarak iletir (FONDATION pour la RECHERCHESTRATÉGIQUE Recherches & Documents, 2016, s.5). Tabii burada kırmızı çizginin inandırıcılığı ülke veya örgütün güç ve kabiliyetine bağlı olmakla beraber diplomasiyi kullanabilme becerisine de bağlıdır. Yukarıdaki tanımlar ışığında kırmızı çizgi ilan etmenin bir amacı da olduğu anlaşılmaktadır ve bu amaca yönelik yapılması son derece önem arz etmektedir. Kırmızı çizgi diplomasisinin karışık bir sicili vardır. Çoğu zaman kırmızı çizgiler düşmanı caydırmada başarısız olmuştur. Geçmeme eşiği ya da bunu yapmanın sonuçları net değildir ya da savunmacının kararlılığı açık değildir ya da caydırıcılığın etkili olması için verilen ceza yeterli değildir. Dahası, kırmızı çizgiler istenmeyen veya zararlı etkilere sahip olabilir (FONDATION pour la RECHERCHESTRATÉGIQUE Recherches & Documents, 2016, s.7). Örneğin karşıyı kışkırtabilir veya zıtlaşma yaratabilir. Bu durumda istenmeyen olaylar meydana gelebilir. Bu bakımdan orantılı ve realist bir diplomasi son derece önemlidir. Bu bakımdan sonuçları ya etkisiz ve inandırıcı olabilir ya da problemlerin büyüyüp çatışma, kriz gibi durumlara evrilmesi pek mümkündür. Örneğin Küba Krizi’nde SSCB ve ABD tarafının kırmızı çizgileri yüzünden savaşın eşiğine gelmesi söz konusuydu.

Kırmızı çizgiler, eşik veya onu geçmenin sonuçları net olmadığında başarısız olur. Kırmızı çizgilerin başarısızlığının ilk nedeni, birçok çatışmanın klasik bir açıklamasıdır: Savunucunun neyden kaçınmaya çalıştığını veya sınırı geçmenin sonuçlarının ne olacağını açıkça ifade edememesi veya isteksizliği nedeniyle baş kahramanlar arasında anlayış eksikliğindendir. Tarih boyunca sayısız savaşın patlak vermesinin tam nedeni de budur. Böyle bir netlik eksikliği, bir karşı eylemi tetikleyecek kesin koşullar hakkında olabilir. Çoğu devlet, kendi egemenlik topraklarına yönelik tam teşekküllü askeri saldırganlığın kırmızı çizgiyi geçmeyi teşkil edeceğini ve böylelikle de aynı şekilde savunmacı bir tepkiyi tetikleyeceğini açıkça belirtmiştir. Bu durumda kırmızı çizgi, oldukça basit bir şekilde, genellikle dokunulmaz olduğu düşünülen uluslararası sınır çizgisidir. Ancak durum genellikle daha karmaşıktır. Sınırlar her zaman net bir şekilde tanımlanmaz ve tanımları bazen anlaşmazlık konusudur. (FONDATION pour la RECHERCHESTRATÉGIQUE Recherches & Documents, 2016, s.7). Bu nedenle kriz ya da savaşa dönüşebilen bir yapısı vardır. Sonuç olarak kırmızı çizgiler belirlenirken ve kırmızı çizgiler savunulurken diplomasi aracının esnek ve güçlü yapısı dikkatli, gerçekçi, orantılı kullanılmalıdır. Böylece kırmızı çizgilerden doğabilecek kriz veya savaş tehlikeleri en iyi haliyle minimize edilebilir.

 

 

 

KAYNAKÇA:

  • https://birikimdergisi.com/haftalik/10553/kirmizi-cizgi
  • Bruno TERTRAİS. The Diplomacy of “Red Lines”. FONDATION pour la RECHERCHESTRATÉGIQUE Recherches & Documents, 2016
  • https://ukandeu.ac.uk/the-facts/what-does-red-lines-mean/
  • https://www.macmillandictionary.com/dictionary/british/red-line
  • https://www.macmillanthesaurus.com/red-line
  • https://www.oxfordlearnersdictionaries.com/definition/english/red-line
]]>
https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/diplomaside-kirmizi-cizgi-red-line/feed/ 103
Perspektif: Siyaset Bilimi Perspektifi İle Filistin Üzerindeki Irkçı İsrail Tutumu https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/perspektif-siyaset-bilimi-perspektifi-ile-filistin-uzerindeki-irkci-israil-tutumu/ https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/perspektif-siyaset-bilimi-perspektifi-ile-filistin-uzerindeki-irkci-israil-tutumu/#comments Thu, 13 May 2021 06:19:23 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=2747 Dünya tarihi incelendiğinde en büyük sorunlardan birisi de ırkçılık üzerine yaşanan olaylardır. Bu tutumlar kimi zaman soykırım ile sonuçlanmış kimi zamanda dini, etnik, kültürel, ten rengi gibi olgular üzerinden baskılama, asimile etme ve hor görülme şeklinde sonuçlanmıştır. Bu olayların hepsine Batı tarafının, Afrika ülkeleri üzerinde uyguladığı tutum ile örneklendirilebilir veya Batı’nın, Güney Amerika veya Asya üzerindeki tutumlarında da ırkçılık yaptığı şeklinde çok konuya değinilebilir. Irkçılık demek milliyetçilik demek ile karıştırılan bir kavramdır ki keza milliyetçiliğin tek tip halde tanımını da yapmak mümkün değildir. Çünkü milliyetçi tutum bazen vatandaş olma ve vatanı sevme anlamında olup diğer etnik, dinsel insanları aşağı görmeden bir tutum sergilemekle de mümkündür. Diğer yandan milliyetçi söylemler ve davranışlar bazen ırkçılığa everilmekte ve “biz ve diğerleri” kavramına dayanmaktadır.

Öncelikle akademik anlamda birkaç milliyetçilik tanımı yapmak gerekiyor; Anderson, millet olgusuna antropolojik bir ruhla bakılması gerektiğini söylemektedir ve kavramı şu şekilde tanımlamaktadır: “ulus hayal edilmiş bir siyasi topluluktur – kendisine aynı zamanda hem egemenlik hem de sınırlılık içkin olacak şekilde hayal edilmiş bir cemaattir”(Atılgan/Aytekin, Siyaset Bilimi, 2012, s.397).

Millet; bir toprağı, ortak mitleri ve tarihî belleği, kitlesel bir kamu kültürünü, ortak bir ekonomiyi, ortak yasal hak ve görevleri paylaşan bir insan topluluğunun adıdır(Smith, 2007, s.32).

Genel anlamda bir kültürde yaşamak ve bir toprak üzerinde birlik halinde yaşamayı ifade etmektedir. Yine de millet kavramı veya milliyetçilik kavramı “kesin” bir tanıma sahip değildir. Farklı türevleri ve tanımları vardır. Özellikle milliyetçilik ve ırkçılık kavramlarını birlikte gibi düşünmek doğru değildir. Çünkü bu milliyetçilik tutumu olarak farklılık gösteren kimi zaman ırkçılığa evrilmiş şekliyle kullanılırken kimi zamanda ulusal kimlik anlamında veya ulusal birlik ve beraberlik anlamıyla kullanılmaktadır. Peki ırkçılık nedir? Irkçılık tanımı da bu makale gereği yapılmalıdır.

Irkçılık Balibar’ın tanımına göre; toplumdaki bütünsellik görüntüsünü tehdit eden isim, ten rengi, ibadet şekilleri gibi farklılıkları yok etme arzusuyla “biz” kimliğini her türlü melezleşme, karışma ve istiladan koruma mecburiyeti hissederek ortaya konan söylem, temsil, şiddet, hor görme, hoşgörüsüzlük, aşağılama ve sömürü gibi pratiklerde kendini göstermektedir(Balibar, 2013, s.27).

Irkçılık ve milliyetçilik temelde iki farklı kavramdır ama bazen milliyetçiliğin türevi olan ırkçı milliyetçilik söz konusu olmaktadır. Bu anlamda geçmişte çok fazla örnekle karşı karşıya kalındığı tarih kitapları tarafından ele alınarak yazılmıştır. Irkçılık sadece etnik ayrımcılık değildir aynı zamanda dinsel, kültürel anlamda da olması pek mümkündür. Avrupa tarihinde en büyük ırkçılık örneklerinden birisi de Almanya’nın Faşist bir totaliter yönetim anlayışı ile ırkçı bir devlet politikası izlemesidir. Nazi Almanya’sı “Sadece Yahudiler” olmamak üzere etnik bir soykırım uygulamıştır. Alman ırkı üst bir ırk olarak görülmüş ve Avrupa tarihine geçen büyük bir etnik soykırım ile insanlık suçu işlenmiştir. Yahudi toplumu da bu olaylardan nasibini almıştır. Yahudiler İngilizlerin desteği ile bir devlet kurmuştur ve bunu işgalci bir tutum ile yapmıştır. İsrail vatandaşları veya halkı geçmişte yaşadığı soykırımdan ders çıkarabilmiş midir? Son günlerde ve geçmişte yaşanan Filistin halkı ile olan İsrail devletinin tutumları dini bir ırkçılık değil midir? Diğer yandan Yahudiler ekseriyet olarak Sami’lerden gelir.

Hz. Peygamber (sav) de bir hadisinde Araplar’ın babasının Sâm olduğunu söyler(Bknz. Müsned, V, 9-11; Tirmizî, “Tefsîr”, 37; “Menâḳıb”, 69) (https://islamansiklopedisi.org.tr/samiler).

Ekseriyet neticesinde bakıldığında Arap kökeni olan veya Ortadoğu kökenine dayanan bir durum söz konusudur ve dinsel bir farklılık vardır. Yani tamamıyla aynı dine mensup olmadığı için Filistinli halk dinsel veya ulusal bir ırkçılık ile karşı karşıya kalmaktadır. Modern dünyada ırkçılık insanlık suçudur. Diğer yandan bu durumun diğer adı ise İslamofobi şeklindedir. Avrupa’da yükselen İslamofobi aynı şekilde çevresinde İslam ülkeleri olan Filistin’de de İsrail tarafınca uygulanmaktadır.

Anadolu Ajansı, 2020

Hazreti Ömer Kudüs fethi sonrası adalet üzerine bir yönetim anlayışını benimsedi ve herkese hoşgörü ile bakılmasını sağladı.

Hz. Ömer, Cizye ayeti gereği İslam topraklarında yaşayan Yahudi, Hristiyan ve Mecusi gibi gayrimüslimlerden vergi alıp bunun karşılığında onları himayesine aldı. Kadın, çocuk, yoksul ve din adamlarından ise vergi almadı. Öyle ki kaybettiği topraklardan aldığı vergileri de iade edip, düşkün Hristiyan ve Yahudilere beyt-ülmal’dan zekât verilmesini emretti. Hz. Ömer, fethedilen hiçbir yerde halkı Müslüman olmaya zorlamadı. Can, mal ve inanç hürriyetlerini koruma altına aldı ve gerek Müslümanlar ve gerekse gayrimüslimlerle ilgili verdiği karar ve uygulamaları ile adaletine güvenilen ve sığınılan bir halife oldu (AA, 2018).

Yine aynı şekilde Selahattin Eyyubi’de Kudüs’e barış ve adalet getirip muhafaza etmişti. Ama ne yazık ki bu barışa, dinsel hoşgörü ve ahlaka aykırı olarak dinsel ırkçılık rüzgârı bugün ve yakın zaman tarihine sert bir şekilde çarpmış oldu. Alman Yahudi asıllı Hannah Arendt dünyadaki bu gidişata eleştiri getirmişti ve “Kötülüğün Sıradanlığı” şeklinde eser kaleme almıştı. Yahudi toplumunun sıradan şekilde katledilmesi ve dünyanın giderek kötü olaylara sıradan bakmasına karşı bir eleştiri getirmişti.

Yahudi Soykırımı (Holokost) kavramı, Almanya’da Nasyonalsosyalist iktidar döneminde 1941-1945 yılları arasında Avrupalı Yahudilere yönelik sistematik soykırımı tanımlar(DW, 2021).

Geçmişte bir Holokost yaşandığı ortadadır ve bu durum diğer etnik gruplara da sistematik şekilde uygulanmıştır. Yahudi Alman asıllı Arendt’te insanlığı uyandırmak istemiş ve kötülüğün sıradanlaşması tezini ortaya koymuştur. Tıpkı İsrail devletinin veya hükümetinin Ramazan ayında insanların ibadetlerini yapmasına izin vermemesi, Filistin halkı üzerine rastgele ateş açılması, evlerinden çıkarıp topraklarını uluslararası hukuka aykırı şekilde işgal etmesi ve dünyanın bu tür haberlere artık sıradan bakması gibi. Hannah Arendt çok haklıydı, artık kötülük sıradanlaşmıştı ve insanlar sırf etnik, kültürel ve dinsel farklılıkları yüzünden baskı, soykırım, etnik ayrımcılığa maruz bırakılmaktaydı. Alman SS Subayının sadece görevini yapması, rütbe ve makamının yükselmesi önemliydi Arendt’in dediği gibi…

Arendt’in kötülüğün sıradan olması tezi, Ortadoğu, Afrika ve Asya üzerinde çok tutarlı olduğu gözükmektedir. Modern ırkçılık, modern etnik-dinsel ayrımcılık devam etmekte. İnsanlık halen geçmişteki hatalarını tekrar etmekte. Halbuki İsrail’e karşı İslam toplumu ırkçılık fikrini benimseyemez. Çünkü inançları gereği yasaktır. Aynı şekilde yurtlarından da çıkarıp üzerlerine askerler baskı yapamaz ve kurşun sıkamaz. Bunu ne Hz. Ömer ne de Selahattin Eyyubi ne de Osmanlı’nın adalet anlayışı yapmıştır. Herkes inanmakta, ibadet etmekte özgür idi. Kötülük sıradan değildi, ırkçılık sıradan değildi, hele ki soykırım hiç değildi, hâkim olan bir adalet ve hoşgörü tutumu vardı. Peki İsrail’de kötülüğün sıradanlaşmasına mâni olabilecek midir?

 

 

Kaynakça

]]>
https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/perspektif-siyaset-bilimi-perspektifi-ile-filistin-uzerindeki-irkci-israil-tutumu/feed/ 80