Rusya – Açık Pencere https://www.acikpencere.com Gençlik Düşünce ve Araştırma Kuruluşu Tue, 09 Apr 2024 08:05:47 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://www.acikpencere.com/wp-content/uploads/2020/12/cropped-kullanici-32x32.png Rusya – Açık Pencere https://www.acikpencere.com 32 32 Atatürk Dönemi Rusya ile İlişkiler https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/ataturk-donemi-rusya-ile-iliskiler/ Thu, 17 Mar 2022 08:00:10 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=5934 ÖZET

Mustafa Kemal Atatürk Dönemi’nde Rusya ile yapılan antlaşmalar Türkiye’nin hem Rusya hem de Batı ile ilişkilerinin gelişmesine önayak olmuştur. Bu antlaşmalardan biri olan Moskova Antlaşması günümüzde de önemini korumakta ve iki ülke arasında gündem olmaktadır. Bu çalışmada ikili ilişkilerin gelişmesine önayak olan antlaşmalar ve görüşmeler ele alınmıştır ve Mustafa Kemal Atatürk Dönemi Türkiye-Rusya ilişkileri ve bu ilişkilerin günümüz Türkiye-Rusya ilişkilerine etkisi çalışılmıştır.

GİRİŞ

Geçmişte yapılan antlaşmalar ülkeleri dolaylı ya da doğrudan etkilemektedir. Genellikle dolaylı etkileri antlaşmaların bağlayıcılığı kalmadığı zaman görülmektedir. Doğrudan etkileri ise devam eden antlaşmalarda görülmektedir. Rusya ve Türkiye ilişkilerinde her ikisi de mevcuttur. İkili ilişkilerin gelişimi geçmişte yaptıkları antlaşmalar ile güçlenmiştir. İkili ilişkilerin geliştirilmesinde Mustafa Kemal Atatürk önemli bir liderdir. İlişkilerin ilk geliştirildiği dönemlerde iki ülkede yeni savaştan çıkmış ve bitap durumdadır. İlişkilerin geliştirilmesi iki ülke açısından da avantaj sağlamıştır. İki ülke arasında geçmişte sorunlar olmuştur. Bu sorunların temel kaynağı Mustafa Kemal Atatürk’ün Batı ile ilişkilerinde tutarlı antiemperyalizmi benimsemekten kaçınmasıdır (Ateş Uslu, 2015). Fakat Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal Atatürk’ün antiemperyalist bir politika izlediğini görmekteyiz. Uyguladığı tüm politikalar antiemperyalizm olarak adlandırılamaz. Bu Mustafa Kemal Atatürk’ün çok yönlü dış politika izlediğini göstermektedir.

Bu çalışmada 1921-1936 arası dönemleri ele alacağım. İki ülkenin ilişkilerinin anlamak için öncelikle Türkiye’nin ve Rusya’nın o dönemlerdeki ilişkilerin geliştiği ortamı kısaca inceleyeceğim. Mustafa Kemal Atatürk döneminde geliştirilen Rusya-Türkiye ilişkileri günümüze etki etti mi? Sorusu üzerinde duracağım. Atatürk’ün uyguladığı güçlü, kararlı dış politika ile geliştirdiği Rusya-Türkiye ilişkilerini önemli bir anlaşma olan Moskova Antlaşması ile başlayacağım. Moskova Antlaşması günümüzde de geçerliliğini koruyan bir antlaşmadır ve  ilişkilerin gelişmesinde önemli bir katkı sağlamıştır.

Türkiye

1919-23 yılları arasında Türkiye Kurtuluş savaşının içerisindeydi. Birinci Dünya Savaşı’nın da etkisi ile ekonomik olarak bunalımda, silah üretilemiyor, sanayi yok denecek kadar azdır ve tarımsal üretim yapılamıyordu. Böyle bir ortamda Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de yani Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarında kurulmuştur. O dönemde saraya (Osmanlı yönetimi) baktığımız zaman halktan kopuk olduğunu görmekteyiz. Fakat TBMM halktan seçilen temsilcilerden oluşmaktadır. Mustafa Kemal bu tarihten sonra kişisel saltanata kalkmış gözü ile bakıyordu. 1922 yılında da saltanat kaldırılmıştır. 1920 yılında Yeni Türkiye Devleti Osmanlıdan kötü bir ekonomi devralmıştır. Bu ekonomiyi düzeltmek için 1923-29 yıllarında açık ekonomik koşullarında yeniden inşa denenmiştir. Böylece liberal politikalar izlenmeye başlanmıştır. Özel girişimlerin gelişmesi için destekleyici politikalar izlemiştir. Fakat başarılı olunamamıştır. Bunun sebebi tüm dünyada etkili olan büyük buhrandır. 1930’lu yıllarda ulusal ekonomiyi kalkındırmak ve tam bağımsızlık için korumacı devletçi politikaya geçilmiştir. Böylece sanayileşme hız kazanmıştır. Bu dönemlerde dış politikada ise ilişkilerin geliştiğini görmekteyiz. Mustafa Kemal Atatürk tek taraflı dış politika izlememiştir. Avrupa ile ilişkilerini geliştirmiştir, fakat yüzünü sadece batıya dönmemiş SSCB ile de ilişkileri geliştirmiştir. Yani çok yönlü diplomasi izlemiştir. Türkiye’yi uluslararası alanda güçlü bir konuma getirmiştir diyebiliriz.

Rusya

1920-23 Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nde Bolşevikler yönetimi barış içinde bir arada yaşama politikası izliyordu. Çünkü ekonomik bunalım hâkimdi. Bundan dolayı batı ile ticarete yönelmek zorunda kaldılar. 1921 yılında ekonomik bunalım, kıtlık ve uzun süren savaşın getirdiği yıkımla birlikte köylü ayaklanmaları başlamıştır. 1921 yılında Lenin sanayi ve tarımı yenilemek için yeni ekonomi politikasını (NEP) devreye sokmuştur. NEP ile birlikte ticaret serbestisi geri getirildi, ticari işletmelerin çoğu özelleştirildi. NEP politikası ile yapılanlar ekonomiyi rahatlattı, fakat sosyalizmden uzaklaşılmıştır. 1923 yılından sonra Lenin’in hastalığı sebebi ile Stalin ön plana çıkmıştır. Bu dönemden sonra SSCB’nin dış politikasında tanınma çabaları ön plana çıkmıştır. 1924 yılında Yunanistan, Danimarka, Norveç gibi birçok ülke SSCB’yi tanımıştır. Stalin 1927 yılında NEP politikasına son vermiştir. 1928-32 yıllarına baktığımız zaman SSCB’nin ekonomik atılımlar yaptığını görmekteyiz. Bu yıllar arasında 5 yıllık plan ile ekonomik büyüme gerçekleştirilmiştir.

İkili İlişkilerin Gelişimi

16 Mart 1921 yılında imzalanan Moskova Antlaşması (Türkiye-Sovyet Rusya Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması) Mustafa Kemal Atatürk’ün başarılı diplomasisinin bir örneğidir. Moskova Antlaşması’na giden yolu anlamak için kısaca Misak-ı Milli’den bahsedeceğim. Misak-ı Milli ,Kurtuluş Savaşı sırasında yayınlanan 6 maddelik bir bildiridir. 28 Ocak 1920 tarihinde kabul edilmiştir ve Türkiye’nin barış şartlarını içermektedir. Misak-ı Milli çerçevesinde Türklerin yaşadığı vatanın bağımsız olması isteniyordu. Misak-ı Milli ile bölünemez ve parçalanamaz Türk vatanının sınırları çizilmiştir, Türk dış politikasının hedefleri belirlenmiştir ve devletin bağımsızlığı önemli konulardan biridir. Misak-ı Milli, Kurtuluş Savaşının direniş beyannamesi olmuştur. SSCB ile ilişkilerin geliştirilmesinde Misak-ı Milli ve Kurtuluş Savaşı’nda önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesi ve emperyalizme karşı duruşu SSCB ile Türkiye’yi ortak noktada birleştiriyordu. Ayrıca İngiltere faktörü de ortak düşmana karşı birleşmeyi sağlıyordu. Mustafa Kemal Atatürk 26 Nisan 1920 tarihinde Lenin’e bir mektup göndermiştir. Bu mektupta emperyalizme karşı olan ortak mücadeleden bahsetmiştir, ikili ilişkilerin geliştirilmesinden ve Misak-ı Milli politikasından bahsetmiştir. Ayrıca cephane, erzak, altın, sıhhi malzeme taleplerinde bulunulmuştur.  Bu mektuba Dışişleri Bakanı Çiçerin 2 Haziran 1920 tarihinde olumlu cevap vermiştir. Bu görüşmeler sonucunda 16 Mart 1921 tarihinde Moskova Antlaşması imzalanmıştır. Kısaca Moskova Antlaşması maddeleri;

Madde 1-  Taraflar birbirlerine cebren kabul ettirilen herhangi bir barış anlaşmasını tanımayacaktır. Ayrıca SSCB, Misak-ı Milli ile çizilen Türkiye sınırlarını tanıyacaktır.

Madde 2- Türkiye, Batum sancağına ilişkin topraklar ile Batum kenti Limanı üzerindeki egemenlik hakkını bazı koşullar ile Gürcistan’a bırakmaya razı olmuştur. Bu koşullar; bu halkların kültürel, dinsel hakları sağlanacak, Batum Limanından Türkiye yararlanacaktır.

Madde 3- Nahcivan özerk bir statüde kalacaktır ve kontrolü Azerbaycan’a bırakılmıştır.

Madde 4- Taraflar, Doğu uluslarının özgürlük ve bağımsızlık haklarını diledikleri rejim ile yönetebilmek haklarını açıkça belirtmiştir.

Madde 5- Boğazlar meselesi, Karadeniz’e kıyısı olan devletler arasında yapılacak olan konferansta belirlenecektir. Fakat bu Türkiye’ye hiçbir zaman zarar getirmeyecektir.

Madde 6- Taraflar, şimdiye dek yapılan tüm antlaşmaların karşılıklı çıkarlarına uygun olmadığını kabul eder ve geçersiz sayılacaktır.

Madde 7- SSCB kapitülasyonları tanımayacaktır.

Madde 8- Her iki taraf da kendi ülkeler üzerinde diğer tarafa zararı olan, savaş amacında olan örgüt ve grupların kurulması ve yerleşmesine izin vermeyecektir.

Madde 9- Taraflar, iki ülke arasındaki iletişimin kesilmemesi için telgraf, demiryolu vb. ulaşım ve iletişimi geliştirecek, kişi ve malların özgür dolaşımı için önlemler alınacaktır.

Madde 10- Taraflar, birinin diğer taraf topraklarında oturan uyrukları, yerleşmiş oldukları ülke yasalarından işlem görecektir ve ulusal savunmaya ilişkin yasalara uymaları istenmeyecektir.

Madde 11- Taraflar, birinin diğer taraf topraklarında oturan uyrukları için en elverişli duruma erişme haklarını saklı tutar.

Madde 12- 1918 yılından önce Rusya topraklarına bağlı olan, üzerinde Türkiye’nin egemenlik hakkı olduğu Rusya Sovyetleri Sosyalist Federal Cumhuriyeti Hükümetince bu anlaşma ile kabul edilen topraklar haklından her isteyen Türkiye’yi özgürce terk edebilecek ve yanına eşyasını alabilecektir.

Madde 13- Tutsaklar değiş tokuş edilecektir ve bunun esasları daha sonra yapılacak özel sözleşme ile belirlenecektir.

Madde 14- Taraflar, en kısa süre içerisinde ilişkilerini düzenlemek için ekonomik parasal ve diğer gerekli işleri düzenleyici anlaşmalar yapmayı kabul eder.

Madde 15- Türkiye ile Güney Kafkasya Cumhuriyetleri arasında yapılacak antlaşmalara uyulmasını zorunlu kılmak için Rusya girişimlerde bulunacaktır. (TELLAL, 1921 Moskova Antlaşması, 2002)

Madde 16- Anlaşma maddeleri onaylanacaktır.EK1; Türkiye’nin Kuzey-Doğu sınırı saptanmıştır.

Bu anlaşma ile Türkiye’nin uluslararası yalnızlığı giderilmiş oldu ve Doğu cephesi güvence altına almıştır. Bu anlaşma Türkiye’ye güçlü bir müttefik kazandırmıştır ve bir ülkenin gelişmesinin ve tam bağımsızlığının önündeki engel olan kapitülasyonların kaldırılması Türkiye açısından mühim bir konudur. Türkiye’nin de emperyalizme karşı savaşması Sovyetler açısından önemli bir konudur ve bu anlaşmasının yapılmasında mühim bir yeri vardır. Bundan dolayı Sovyetlerin Kurtuluş Savaşına olan desteği artmıştır. Batıdan gelen baskı azalmıştır ve Türkiye’nin Sovyetler ile işbirliği içerisinde olmasından rahatsızlık duyan İngiltere’ye karşı Türkiye’nin Sovyet kartı vardır. Ayrıca bu anlaşma ile Fransa ve İngiltere’nin Türkiye’ye karşı politikaları değişmiştir. Bu antlaşma ile her ne kadar ikili ilişkilerde sorunlar devam etse de Kurtuluş Savaşına önemli katkıları olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşının kazanılmasında Kafkas cephesinin mühim olduğunu söylemiş ve bundan dolayı Bolşeviklerle ilişkilerin kesilmemesi gerektiğine vurgu yapmıştır. Bu anlaşma ile birlikte Güney Kafkasya’da iki ordu arasında işbirliği oluşturulmuştur. Bu hamle Kurtuluş Savaşının kazanılmasında etkili olmuştur.

Moskova Antlaşması günümüzde de geçerliliğini korumaktadır ve Rusya Türkiye ilişkilerinin temel taşını oluşturmaktadır. Bu antlaşma ile Türkiye-Ermenistan sınırı bugünkü şeklini almıştır. Günümüzde bu anlaşma hukuki açıdan Ermenistan-Türkiye sınırını net bir şekilde ayırmıştır ve oluşabilecek sorunların önüne geçmiştir. Moskova Antlaşması’nın geçerliliği günümüzde hala tartışılmaktadır. Özellikle 2021 yılında 100. Yılını dolduran Moskova Antlaşması ikili ilişkilerde bir gündem yarattığı söylenebilir. Ayrıca günümüzde Rusya ve Türkiye arasında yeni anlaşmaların yapılması, ortak bir noktada birleşerek, özellikle emperyalizme karşı, oluşturulan Moskova Antlaşması günümüzde yeniden böyle bir ortaklığın mümkün olduğunu göstermekte ve her iki farklı ülkenin de dış politikada bu farklılıkları bir kenara koyarak ortak sorunda birleşmeleri iki ülke açısından da olumlu sonuçlara yol açacaktır. Moskova Antlaşması farklılıkların bir kenara bırakıldığını, ikili ilişkilerin daha da geliştirilebileceğini, özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ün kararlı dış politikası sayesinde ve eğer bu dış politika izlendiği takdirde günümüzde de mümkün olabileceğini kanıtlamıştır.

1921 yılından sonra yani Moskova Antşması’ndan sonra Rusya, Türkiye’ye askeri yardım, para yardımı gibi yardımlar yapmışlardır. Rusya’dan Türkiye’ye 37,812 adet tüfek, 44.587 sandık tüfek,66 adet top, 200.000 mermi ve 11 adet kama gelmiştir (DUMAN). Kurtuluş Savaşının kazanılmasında bu yardımların büyük bir etkisi vardır. Çünkü o dönemler yeni savaştan çıkmış bir Osmanlı vardır ve savaşacak insan gücü çok azdır, silah yok denecek kadar azdır ve kaynaklar kısıtlıdır. bu sebeplerden dolayı bu yardımlar Kurtuluş Savaşının kazanılmasında etkili olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliği sayesinde ve uyguladığı akılcı ve güçlü diplomasisi sayesinde kazanılmış bir savaştır.

Moskova Antlaşması’nın içerik olarak benzeri olan bir diğer antlaşma ise Kars Antlaşması’dır.Kars Antlaşması Türkiye ile Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan arasında imzalanan dostluk antlaşmasıdır. 3 Ekim 1921’de imzalanan Kars Antlaşması, Moskova Antlaşması’nın 15. Maddesine dayanmaktadır.  Antlaşmanın imzalandığı dönemde Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan Sovyetlerin altındaydı, fakat henüz Sovyetler Birliği kurulmadığı için bağımsız antlaşmalar yapabiliyorlardı. Bu antlaşma ile Türkiye’nin Misak-ı Milli’de belirtilen sınırları kabul edilmiştir. Bu anlaşma ile Türkiye’nin doğu sınırı kesinleşmiştir. Fakat 1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yıkıldıktan sonra Ermenistan, Kars antlaşmasını tanımadığını söylemiştir. Türkiye’nin ise elinde Kars Antlaşması olduğu için buna güvenmektedir.

Sovyetlerin desteği ile imzalanan bu anlaşma ile Türkiye’nin sınırları çizilmiştir. Günümüzde ise bu antlaşma Ermeni sorununun çözülmesinde en başta gelmektedir. Türkiye’nin doğu sınırlarını koruması bu anlaşmanın ehemmiyetini öne koymaktadır. Ayrıca antlaşmasının imzalandığı dönemde Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın da Misak-ı Milli ile çizilen sınırları tanıması uluslararası alanda Türkiye’nin yalnızlığının sona ermesinin göstergesidir. Kars Antlaşması’nın maddeleri Moskova Antlaşması’nın maddeleri ile benzer ya da devamlılığı niteliğindedir. Türkiye’nin doğu sınırlarını çizen ve günümüzde sınırların Kars Antlaşması’nın güvencesinde olması, Türkiye için büyük bir kazanımdır. Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde imzalanan anlaşma günümüzde önemini korumaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk Dönemi’nde Sovyetler Birliği ile imzalanan bir diğer antlaşma ise Dostluk ve Tarafsızlık antlaşmasıdır. Batılı ülkelerin 1925 yılında kendi aralarında Locarno Antlaşması’nı imzalamasının üzerine Rusya ve Türkiye oluşabilecek herhangi bir saldırı karşısında tarafsızlığını koruyacağını bu anlaşma ile garantilemiştir. Antlaşmanın geçerliliği 3 yıl olarak belirlenmişti, fakat 1945 yılına kadar uzatılmıştır. 1945 yılından sonra sona ermiştir. Bu antlaşma Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesinde önemli bir adımdır. İkili ilişkilerin daha da ilerleyeceğinin ve ileri dönemlerde de bu ve benzeri antlaşmalar yapabileceğinin bir göstergesi olmaktadır.

İmzalanan Dostluk antlaşmasından sonra da ikili ilişkiler geliştirilmeye devam edilmiştir. İkili ilişkilerin siyasi ve askeri ayaklarının oluşumundan sonra ticari antlaşma da yapılmıştır ve böylece ilişkilerin ekonomik ayağı da oluşturulmuştur. 11 Mart 1927 yılında Ticaret ve Denizcilik antlaşması imzalanmıştır. Ticari ayağı esas olarak 1922 yılında SSCB’nin Türkiye’de ticaret temsilcilikleri açması ile başlamıştır. Fakat bu temsilciliklerin komünizm propagandası yapması gerekçesi ile iki ülke arasında sorun yaratmıştır. Bu sorunların çözülmesi 1927 yılında yapılan anlaşma ile giderilmiştir. Anlaşma ile ticari temsilcilikler diplomatik dokunulmazlık kazanmıştır ve İzmir, İstanbul, Konya, Mersin, Trabzon, Eskişehir ve Erzurum’da ticari temsilciliklerin açtırılması kararlaştırılmıştır. Ayrıca üçüncü bir devlete gönderilecek mallar gümrüğe tabi tutulmayacaktır ve Türkiye’nin SSCB ihracatına yıllık sınırlama getirilmiştir. (TELLAL, 1930’ların İlk Yarısında İlişkiler, 2002)

25 Nisan 10 Mayıs 1932 yılında Başvekil İsmet İnönü ve Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Bey Moskova’yı ziyaret ettiler. Bu ziyarette ikili ilişkilerin arttırılması ve farklı politikaların ilişkilerde sorun olmaması gerektiği ve SSCB’nin Türkiye’ye kredi vermesi konuları üzerinde durulmuştur. Bu yardımın yapılmasına dair protokol 1934 yılında imzalanmıştır. Yapılan bu yardımlar ile Türkiye daha da güçlenmiştir.

Bir diğer sözleşme olan ve günümüzde önemini koruyan Montreux Boğazlar Sözleşmesi 20 Temmuz 1936 yılında Türkiye, Bulgaristan, Fransa, İngiltere, Avustralya, Yunanistan, Japonya, Sovyetler Birliği, Romanya ve Yugoslavya ile imzalanmıştır. İtalya 1938 yılında sözleşmeye dahil olmuştur. Bu anlaşma ile boğazlarda Türk egemenliği kurulmuştur. Sözleşme beş kesim ve dört ekten oluşmaktadır. Birinci kesimde ticaret gemilerinin geçiş rejimi yer almaktadır. İkinci kesimde savaş gemilerinin geçiş rejimi, üçüncü kesimde uçaklar, dördüncü kesimde genel hükümler ve beşinci kesimde son hükümler yer almaktadır. Birinci kesimde ticaret gemilerinin geçişine serbestlik tanımaktadır. Savaş gemilerine ise kısıtlamalar getirilmiştir. Savaş döneminde eğer Türkiye savaşta ise savaş gemilerinin geçişi Türkiye’nin inisiyatifine bırakılmıştır. Eğer Türkiye savaşta değilse boğazlar savaşan tarafların gemilerine kapatılacaktır.

Günümüzde Rusya- Ukrayna arasındaki gerginlik nedeni ile Montreux sözleşmesi gündeme gelmiştir. Türkiye, sözleşmenin gereklerini uygulamaktadır. Ayrıca burada Türkiye’nin taraf olmaması, bir noktada arabuluculuk yapması ve Montreux Sözleşmesi dahilinde hareket etmesi ile Türkiye bu gerilimden en az etki ile çıkacağını düşünmekteyim. Türkiye hem batı hem Rusya ile ilişkilerini geliştirmiş ve iki tarafla da ticaretini geliştirmiştir. Türkiye’nin konumundan dolayı bağımsız ve tarafsız hareket etmesi uluslararası alanda Türkiye’yi güçlendireceği kanısındayım.

Bugünde Türkiye’nin çok yönlü dış politika uygulaması gerektiği kanısındayım. Günümüzde daha çok Batı ile ilişkiler gündeme gelmektedir. Çok yönlü dış politika uygulamasının Türkiye’ye ne denli avantaj sağladığını yukarıdaki antlaşmalarla görmekteyiz. Mustafa Kemal Atatürk tek taraflı dış politika uygulamamıştır. Rusya ile politikasına baktığımız zaman Türkiye’yi Rusya’ya bağlamamıştır. Türkiye’nin uluslararası alanda tanınmasını sağlamış ve gelişmesinin önündeki engelleri kaldırmıştır, Asya ile ilişkileri geliştirdiği gibi Batı ile de ilişkileri geliştirmiştir.

Türkiye-SSCB ilişkilerinin bu döneme kadar geliştiğini ve iyileştiğini görmekteyiz. Mustafa Kemal Atatürk çok yönlü dış politika izlemiştir. SSCB, Türkiye’nin Batı’ya karşı bir kozuydu ve yaptığı yardımlar ve verdiği borçlar ile Türkiye’nin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Fakat Mustafa Kemal Atatürk’ün izlediği çok yönlü politika 1930’lu yıllardan sonra Rusya’nın tepkisine neden olmuştur. Rusya, Türkiye’nin Batı ile yakınlaşmasından yana değildir. Türkiye’nin güçlenmesi, Batı ülkelerinin dikkatini çektiği için Türkiye ile anlaşmalar yapmaya başlamışlardır. Mustafa Kemal Atatürk ilk baştan beri izlediği politikasını net bir şekilde ortaya koymuş ve korumuştur. Türkiye’nin güçlenmesi ve uluslararası alanda saygınlık kazanmasını sağlamıştır. Farklı politikalara sahip olmalarına rağmen Rusya ile işbirliği yapmıştır. Tüm bunlar Mustafa Kemal Atatürk’ün kararlı dış politikasını, ileri görüşlülüğünü, ileri düzeydeki strateji ve askeri zekâsını göstermektedir.

SONUÇ

Mustafa Kemal Atatürk Dönemi’nde Rusya ile geliştirilen ilişkiler günümüze dolaylı ya da doğrudan etki etmektedir. Özellikle yapılan antlaşmalar ikili ilişkilerin gelişmesini sağlamıştır. Moskova Antlaşması ile Doğu sınırlarının belirlenmesi ve Kars Antlaşması ile netlik kazanması günümüzde mühim bir konudur. Çünkü oluşabilecek sınır sorunlarına karşı şuanki Türkiye’nin elinde Kars Antlaşması vardır. Ayrıca Moskova Antlaşması’nın yapıldığı dönemlerde Türkiye Kurtuluş savaşı sürecindeydi ve bu sürece Rusya destek vermişti. Kısacası Rusya’nın destekleri göz ardı edilemez fakat Mustafa Kemal Atatürk’ün uyguladığı dış politika ile geliştirilen ilişkiler ve Türkiye’nin dış politikada tanınması ve saygı duyması gerçeği ve Mustafa Kemal Atatürk’ün stratejik zekâsı yadsınamayacak kadar büyük bir öneme sahiptir. Günümüzde Rusya ile ilişkilerde sorunlar olsa da geçmişte geliştirilen ilişkiler sorunların çözüme kavuşmasında etkilidir.

 

Kaynakça

  • Küresel Ekonomide Türk Girişimcilerin Rolü ve Lobi Faaliyetleri. (2009). Türkler Buluşuyor (s. 67-77). Dünya Türk İş Konseyi.
  • Ateş Uslu, E. A. (2015). Milli Mücadele’de Emperyalizm ve Baıyla İilişkiler. G. Atılgan, E. A. Aytekin, E. D. Ozan, C. Saraçoğlu, M. Şener, A. Uslı, et al. içinde, Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Siyasal Hayat (s. 183). İstanbul: Yordam Kitap.
  • DUMAN, Ö. (tarih yok). Atatürk Döneminde Türkiye-Rusya İlişkileri. 01 06, 2022 tarihinde atatürkansiklopedisi: https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/ataturk-doneminde-turkiye-rusya-iliskileri-1919-1938/ adresinden alındı
  • Montreux Boğazlar Sözleşmesi. (tarih yok). 03 04, 2022 tarihinde https://www.kiyiemniyeti.gov.tr: https://www.kiyiemniyeti.gov.tr/userfiles/file/mevzuat/Montreux%20Bo%C4%9Fazlar%20S%C3%B6zle%C5%9Fmesi.pdf  adresinden alındı
  • TELLAL, E. (2002). 1921 Moskova Antlaşması. B. O. (ed) içinde, Türk Dış Politikası (s. 173-174). İstanbul: İletişim Yayınları.
  • TELLAL, E. (2002). 1930’ların İlk Yarısında İlişkiler. B. O. (ed) içinde, Türk Dış Politikası (Cilt I, s. 319). İstanbul: İletişim Yayınları.
]]>
Uluslararası Hukuk Perspektifinden Rusya – Ukrayna Krizi https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/uluslararasi-hukuk-perspektifinden-rusya-ukrayna-krizi/ https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/uluslararasi-hukuk-perspektifinden-rusya-ukrayna-krizi/#comments Thu, 03 Mar 2022 09:53:04 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=5790 Dünya ve Türk basınında sıcak gündemlerden biri olan Rusya ve Ukrayna arasında devam eden çatışma sürecini anlamak için öncelikle Rusya ile Ukrayna arasındaki krizin arka planını incelemek gerekir. 1991’de SSCB’nin dağılmasının ardından bağımsızlığını kazanan Ukrayna ve Belarus Rusya ile ilişkilerini devam ettirerek “Bağımsız Devletler Topluluğunu” kurmuştur. Rusya’nın amacı ticari ilişkilerini geliştirerek yeni bağımsız olan bu devletlerde kendine yakın hükümetler kurulmasını sağlayarak nüfuz alanını devam ettirmek istemesidir. Ancak Ukrayna’da durum Rusya’nın aleyhine olmuş ve Ukrayna,Batı ile ilişkilerini güçlendirmek için adımlar atmaya başlamıştır. Kiev meydanında gösteri yapan Ukraynalıların “geleceklerinin AB ve NATO’dan geçtiğini” (Sağlam, 2014, s.435) dile getirmeleri de Batı yanlısı bir politika izlendiğinin somut göstergelerinden biridir.

Rusya açısından Ukrayna oldukça önemli bir devlettir. Ukrayna, Avrupa ile Rusya arasında tampon niteliğindeyken aynı zamanda Rus gazının taşınmasında tercih edilen bir güzergâhtır. Ayrıca Sovyet döneminde Rusya’nın tahıl ihtiyacının karşılanmasında verimli bir kaynak, Karadeniz’de Rus faaliyetleri için stratejik limanlara sahip olan bir ülkedir. 2008 yılında NATO’nun Bükreş’te yapılan toplantısında Rusya için önemli iki devlet olan Ukrayna ve Gürcistan’ın üyeliğinin gündeme gelmesiyle gelecekte Rusya ile NATO’nun karşı karşıya geleceği ve güç mücadelesinin ortaya çıkacağının (Birsel, 2012, s.117) işaretleri ortaya çıkmıştır. Ukrayna’nın AB ile ilişkilerini geliştirmek amacıyla Ortaklık Antlaşması imzalaması beklenirken bu süreci askıya alması Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik politikalarında yeni adımlar atmasına neden olmuştur. Putin, 2013’de Ukrayna’ya Avrasya Gümrük Birliğine katılma çağrısında bulunmuş, Yanukoviç ile bu yönde görüşmeler gerçekleştirmiştir (Cura, 2016, AA). Yanukoviç’in AB ile yapılan antlaşmaların uygulanmasında olumsuz tavırlar sergilemesi, ekonomik ilişkilerin kötüye gitmesi ve Rusya’nın baskılarının artması Ukrayna’da istikrarsızlığı da beraberinde getirmiştir.

2014 yılında dönemin Ukrayna Cumhurbaşkanı Yanukoviç’in ülkede başlayan protestoların ardından istifa etmesi sonucu ortaya çıkan otorite boşluğundan yararlanan Rusya “Ukrayna’nın Avrupa Birliği ile ilişkilerini geliştireceği, ardından da NATO’ya üye olacağı ve bu durumun da kendisi için bir tehdit oluşturacağı endişesiyle kendisi için stratejik öneme sahip olan Kırım’ı (Konak,2019, s.85)” ilhak etmiştir. Kırım’ın Rusya’ya katılması Donbas bölgesindeki ayrılıkçı gruplar için bir emsal teşkil etmiş ve bölgede çatışmalar ve gösteriler devam ederken Rusya bu gruplara Rus yanlısı olmaları nedeniyle destek vermiştir. Rusya’nın Donbas bölgesindeki bu ayrılıkçı cumhuriyetleri desteklemesinin nedeni hukuki anlamda “tanıma” yolu ile meşruiyet kazandırarak, bölgede askerlerini konuşlandırmak ve olası bir Ukrayna müdahalesinde kolayca bölgeye ulaşabilmektir. Ancak ne kadar hukuki gibi görünse de mevcut bölge Ukrayna’nın toprakları arasında kaldığı için bu girişim hukuka aykırıdır.

Donetsk ve Luhansk bölgeleri, Rusya, Ukrayna, AGİT’in de taraf olduğu Minsk Antlaşması sonucu ateşkes ilan edilmesine rağmen bölgedeki çatışmaların durdurulmasında etkili olmamıştır. 2015’te üç garantör devlet (Rusya, Almanya, Fransa) ile Ukrayna kapsamlı bir ateşkes ve barış anlaşması imzalanarak kriz çözümlenmeye çalışılmış ancak bölgedeki gerilim sona ermemiştir.

Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in 21 Şubat 2022’de yaptığı açıklamada “tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden sözde Donestsk ve Luhansk Cumhuriyetlerini tanıma kararını onayladıkları” ifadelerine yer vererek Ukrayna’nın toprak bütünlüğü aleyhine bir hamle yapmıştır. Bu iki cumhuriyet ile yaptığı savunma antlaşmalarını gerekçe göstererek Rus askeri birlikleri bölgeye konuşlandırılmıştır. Bu durum 2015 yılında imzalanan Minsk Antlaşmasının açıkça ihlalidir. Birleşmiş Milletler Antlaşması 2/4. Maddesi;

Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığa karşı, gerek Birleşmiş Milletlerin Amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar” ifadeleriyle bir devletin başka bir devletin egemenliğine aykırı bir şekilde kuvvet kullanılmasını yasaklamaktadır. Rusya’nın Ukrayna’ya düzenlediği saldırılar açıkça Birleşmiş Milletler Şartı’na aykırıdır. Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne karşı işlenen her türlü saldırıda Ukrayna askeri kuvvetleri meşru müdafaa hakkı kapsamında karşılık verme hakkına sahiptir.

Ukrayna’dan yapılan yayınlarda sivil halkın, çocukların ve yerleşim yerlerinin saldırılar sonucunda zarar gördüğü bilinmektedir. Bu durum Uluslararası Hukuku açısından önemli belgelerden biri olan 1949 Cenevre Sözleşmelerine göre Rusya tarafı olduğu bu antlaşmayı da ihlal etmektedir. İki büyük Dünya Savaşı’ndan sonra barışın yeniden tesisi ve korunması amacıyla kurulan Birleşmiş Milletlerin kuvvet kullanma dahil her türlü önlemin alınmasında etkili olacak organı olan Güvenlik Konseyi de Rusya’nın aleyhine alınacak her türlü kararı engellemek için veto hakkını kullanması nedeniyle büyük bir çıkmaza girmektedir. Güvenlik Konseyi dönem başkanlığının da Rusya’da olması bu saldırının önceden planladığı yönündeki şüpheleri de kuvvetlendirmektedir.

Rusya’nın uluslararası hukuka aykırı eylemlerini durdurmak amacıyla uluslararası toplum çeşitli yaptırımlar uygulayabilir. Avrupa Birliği üyesi olan ve eskiden SSCB hakimiyetinde olan Estonya, Letonya, Litvanya gibi devletler Rusya’nın saldırgan tavrı karşısında askeri müdahale seçeneğine daha yakın devletler arasında yer almaktadır. AB, 2014’ten bu yana Rusya’nın bölgedeki faaliyetleri nedeniyle Rus şirketlerinin uluslararası sermaye piyasalarına erişimini kısıtlamak, ithalat ve ihracatlarını engellemek gibi önlemler almıştır. AB, Rusya’nın Minsk Antlaşmasına uymadığını gerekçe göstererek yaptırımları 6 ay daha uzatacağını[1] açıklamıştır. Rusya’nın saldırılarını devam ettirmesi halinde ekonomik olarak ciddi yaptırımlarla karşı karşıya kalması olasıdır.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Rusya’nın veto etmesi nedeniyle karar alamaması halinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu “barış için birlik” yöntemini uygulanarak Rusya’ya karşı çeşitli yaptırımlar uygulanmasını sağlanabilir. Barış için birlik yöntemi;

Güvenlik Konseyi; barışın tehdidi, ihlâli veya saldırı fiilinin mevcut göründüğü herhangi bir durumda, daimî üyeleri arasında oybirliği olmadığından dolayı uluslararası barış ve güvenliği korumaya yönelik aslî sorumluluğunun gereğini yerine getirmekte başarısız olduğu takdirde, Genel Kurul uluslararası barış ve güvenliği muhafaza etmek veya tekrar tesis etmek için, barışın ihlâli veya saldırı fiilinin varlığı hâlinde, silâhlı kuvvet kullanılması dâhil üye devletlere müşterek tedbirlerin alınmasına yönelik uygun tavsiyeleri belirlemek üzere konuyu derhal ele alacağını kararlaştırır. Genel Kurul toplantı hâlinde değilse, söz konusu talebi takiben yirmi dört saat içinde olağanüstü toplanabilir. Bu tür bir olağanüstü toplantı, Güvenlik Konseyinin herhangi bir yedi üyesinin oyu veya BM üyelerinin çoğunluğu tarafından talep edildiği takdirde yapılacaktır…” (Topal, 2014, s.115) şeklinde ifade edilmektedir.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2/3 çoğunluğuyla kuvvet kullanma dahil her türlü yaptırım kararının alınması mümkündür. Mevcut durumda Rusya, barış için birlik kararı şartlarından olan barışın tehdidi, saldırı fiilinin gerçekleşmiş olması ve barışın bozulması koşullarını gerçekleştirmiştir. Ukrayna ve Rusya temsilcileri arasında yapılan görüşmeler sonucunda diplomatik yollardan barış sağlanamazsa uluslararası toplum bu duruma sessiz kalmamalı bir an önce barışın yeniden tesisi için harekete geçmelidir.

 

 

 

KAYNAKÇA

  • BİRSEL, H. (2012), “Başlangıçtan Günümüze NATO Sorunsalı “Madalyonun İki Yüzü”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 2012, Sayı 25, s.109-124.
  • HÜSEYNOV, F. (2003), “Bağımsız Devletler Topluluğunun Oluşumunun Hukuki Boyutları”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 52, Sayı 4, s.387-401.
  • KONAK, A. (2019), “Kırım’ın İlhakı ile Sonuçlanan Ukrayna Krizi ve Ekonomik Etkileri”, Uluslararası Afro-Avrasya Çalışmaları Dergisi, Cilt 4, Sayı 8, s.80-93.
  • SAĞLAM, M. (2014), “21. Yüzyılda Küresel Rekabetin Zemini Ukrayna”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 69, Sayı 2, s. 435-444.
  • TOPAL, A.H. (2014), “Uluslar arası Barış ve Güvenliğin Sürdürülmesi Kapsamında Barış İçin Birlik Kararının Uygulanabilirliği” ,Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sayı 19, s.101-126
İnternet Kaynakları
]]>
https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/uluslararasi-hukuk-perspektifinden-rusya-ukrayna-krizi/feed/ 1
Dosya: Karabağ Meselesinin Arayüzü https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/dosya-karabag-meselesinin-ara-yuzu/ https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/dosya-karabag-meselesinin-ara-yuzu/#respond Thu, 31 Dec 2020 09:43:58 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=2004 19’uncu yüzyıllarda doğuda yükselen Rusya ile İran, Kafkasya topraklarına karşın bir rekabete evrilmişlerdir. Rusya’nın Kafkasya bölgesine yayılmasından en fazla rahatsız olan ülke, bölge ile iki bin yıllık bağı olan İran’dır. Bu rahatsızlığın da etkisiyle, 1812 yılında Rusya, Avrupa’da Fransa ile mücadele ederken, İran, Rusya’ya saldırdı. Ancak bu saldırıda yenik düşen İran kuvvetleri, 13 Ekim 1813 tarihinde Karabağ’ın Gülistan kentinde barış anlaşması imzalamak zorunda kaldı. (Özyılmaz, 2013) Gülistan Antlaşmasıyla sonlanan savaş neticesinde Güney Kafkasya’da bulunan bereketli Karabağ toprakları Rusya yönetimine geçmiştir. Ardından Ruslar ile İranlılar arasında imzalanan Türkmençay Antlaşması uyarınca; Revan Hanlığı, Nahçıvan Hanlığı ve Talış Hanlığı Rusya’ya verilmiş ve Aras Nehri’nin bu iki devlet arasındaki sınırı oluşturmasına karar verilmiştir. Gülistan Antlaşması’yla birlikte İran’ın imzaladığı en kötü hezimetlerden biri olarak da kabul edilmektedir. Türkmençay Antlaşmasıyla beraber Azerbaycan toprakları ikiye bölünmüştür. Kuzey Azerbaycan Rusların, Güney Azerbaycan’da İranlıların hâkimiyeti altına girmiştir.

Rusya yalnızca Kafkasya’da hâkimiyet kurma gayreti içerisinde değildi. Rusların “sıcak denizlere inme” politikası ve hedefleri içinde Osmanlı Devleti ile çatışma halindeydi. Bölgesel açıdan Ruslar, Ermeniler ile strateji kurarak sistematik olarak idare etmeyi de planlamaktaydı. Çarlık Rusya’sının Slav topluluklar üzerinde uyguladığı Panislavizm siyaseti, millet-i sâdıka olan Ermenilerle Türklerin arasının açılmasına neden olmuştur. Bölgede hâkim güç konumuna gelmek isteyen Çarlık Rusya’nın uyguladığı bu politika neticesinde “Ermeni Sorunu” ortaya çıkarmıştır. Rusya’nın 1828-1829 Türk-Rus Savaşı’nda Ermenilerin yaşadığı bir kısım toprakları ele geçirmesi, yine Ermenilerin yaşadığı diğer vilayetleri de ilhak etme düşünce ve eğilimlerini cesaretlendirmişti. (Lewy, 2005) Bu süreçte, Rusya’nın kendilerini Türk boyunduruğundan kurtaracağını ümit eden Osmanlı Ermenileri arasında Rus yanlısı fikirler hızla yayılmaya başlamıştır. Netice itibariyle Ermeniler, düşmanla işbirliği yapmaya başlamış ve 93 harbinin zuhur etmesine yol açmıştır. Doksan üç Harbi’nde hızla ilerleyen Rus orduları Doğu Anadolu’da bazı sınır vilayetlerini işgal edince, buralarda yaşayan Ermenilerle temasa geçmiş; ayrıca Rus ordusundaki Ermeniler de Osmanlı Ermenilerini kışkırtmaya başlamıştır. (Karal, 1995)

Çarlık Rusya, Güney Kafkasya’da ele geçirdiği Türk topraklarını “Ermenileştirme” programına başlayacaktır. Ermenileri, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ve İran’dan Güney Kafkasya’ya göç etmeye zorlayacaktır. Gerçekleşen Osmanlı – Rus Savaşları ardından Rusya; büyük sayılardaki Ermeni nüfusunu hassaten Karabağ bölgesine yerleştirir. Karabağ bölgesine Çarlık Rusya’sı döneminde Ortadoğu’dan göç eden özellikle İran’dan göç ettirilen Ermeni aileleri yerleştirilmeye başlamıştır. (İsmayılov, 2020). 1828 yılında Rusya ile İran arasında imzalanan Türkmençay ve 1829 Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Edirne Antlaşmalarından sonra, Güney Kafkasya’ya özellikle Erivan, Nahçivan, Karabağ bölgesine Osmanlı Devleti’nin Doğu Anadolu vilayetlerinden ve İran’ın kuzey bölgelerinden Ermeniler göç ettirilmiştir. 1828 yılında İran’dan 8.249 Ermeni ailesi, yani 40.000’den fazla kişi, Osmanlı Devleti’nden ise, yaklaşık 90.000 Ermeni Güney Kafkasya’ya göç ettirilmiştir. 1831 yılında Karabağ’da Ermeni nüfus 20.00 civarındaydı. Ancak yapılan göç nedeniyle bu rakam 1916 yılında 100.000’i aşacaktır. Böylelikle yüz yıllık süre içerisinde bölgede mukim Azerbaycan Türk nüfusu yüzde 80’lerden yüzde 20’lere düşmüş, Ermeni nüfus baskın hale gelmiştir. Nitekim Rusya’da, ele geçirdiği topraklara Ermenileri yerleştirmeye devam etmektedir. Göçlerle beraber azınlık durumuna düşen Türklerde, ata topraklarından ayrılmak zorunda kalırlar. Bu sayede Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki çatışmanın temelleri atılmıştır. 1980’lerin sonu itibarıyla ise bölgenin statüsü sorun teşkil etmeye başlamış, çoğunluk hale gelen Ermeni nüfusu hak talep etmeye başlamıştır. Bu süreç Dağlık Karabağ’da günümüzde de devam eden çatışmaların altyapısını hazırlamıştır. (Güler, 2020)

Ekim 1917 yılında Rusya’da yaşanan devrimle Çarlık rejimi yıkılmıştır. Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmeleri Kafkasya’da tedirginlik yaratmıştır. (Mustafayev, 2013) Çar II. Nicolay’ın yerine Lenin gelmiştir. Yıkılan Çarlık Rusya’nın ardından esir konumda olan Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan bağımsızlıklarını kazanmak için çatışmaya girer. Bolşeviklerin iktidara gelişiyle beraber ortaya çıkan otorite boşluğundan faydalanmaya çalışmışlardır. Ruslar, merkezde kontrolü ele aldıktan sonra Güney Kafkasya’da ki hareketlenmeye müdahil olmuştur. Bölgede ki üç büyük devleti temsilen üç delege seçilerek Kafkasya Yürütme Meclisi kurulur.  Buna mukabil hararetlenen bölgenin sakinleşmesi öngörülmektedir Bu meclisle beraber Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan topraklarında fedaratif özelliğe sahip Transkafkasya Demokratik Federatif Cumhuriyeti kurulmuştur. Böylelikle Moskova, SSCB’nin yıkılışı ile her açıdan kaybettiği güç ve itibara rağmen stratejik çıkar alanı olarak tanımladığı “yakın çevre”de halen etkisini büyük oranda devam ettirmektedir. Transkafkasya Demokratik Federatif Cumhuriyeti’nin ilanından sonra Kafkasya Yürütme Meclisi içinden bir hükümet kurulmuş olup bu hükümetin beş bakanı Gürcü, üç bakanı Ermeni ve üç bakanı da Türk kökenliydi. (Bozkuş). Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’ndan çekilmek için Osmanlı Devleti’ne barış teklif etmesinin ardından, iki devlet arasında 3 Mart 1918’de Brest-Litovsk antlaşması imzalanmış ve Osmanlı Devleti Kars, Ardahan, Batum ve Erzurum’u Ruslardan geri almıştı. Bu durum Transkafkasya Demokratik Federatif Cumhuriyeti’ni oluşturan üç ülke arasında büyük bir anlaşmazlık doğmasına neden olmuştur. Özellikle Ermeniler, Osmanlıların geri aldıkları toprakların kendilerine ait olduğunu ileri sürerek diğer iki toplumun bu konuda sessiz kalmasına tepki göstermişlerdir. Bu anlaşmazlık neticesinde devrimcilerin kendi aralarındaki çatışmaları fırsat bilerek Ermenilerin baskısıyla 1918 yılının Mayıs ayında Transkafkasya Demokratik Federatif Cumhuriyeti dağılmıştır. Bu gelişme üzerine Gürcistan ve Azerbaycan 26 Mayıs’ta, Ermenistan ise 28 Mayıs’ta bağımsızlığını ilan etmiştir. Böylelikle ömrü yalnızca iki yıl olan Demokratik Ermenistan Cumhuriyeti kurulmuştur.

Bağımsız olarak kurulan Azerbaycan Devleti, neticesinde Rusya’yı rahatsız etmektedir. Ayrıca Bakü halen Bolşeviklerin etkisi altındadır. Bakü Sovyet ordusu Gence şehrine hareket emri vermiş ve Azerbaycan Osmanlı Devleti’nden yardım talebinde bulunmuştur. Enver Paşa, kardeşi Nuri Paşa’ya yeni bir ordu kurdurarak Bakü’ye gönderdi. Kurulan Kafkas İslam Ordusu Rusya başta olmak üzere diğer devletleri de tedirgin etmiştir. Nitekim petrol zengini Bakü’nün Türklerin kontrolüne geçmesi sıkıntı arz edecek bir durumdur. 1918 yılının 15 Eylül’ünde Nuri Paşa’nın komutasındaki Kafkas İslam Ordusu, Azerbaycan Milli Meclisi ve Musavat Partisi güçlerince Bakü, Bolşevik-Taşnak-Bakü Sovyeti güçleri ve İngiliz ordusu işgalinden kurtarılarak tarihi bir başarıya imza atmıştır. Azerbaycan’da zaferin ardından başkentini Gence’den Bakü’ye taşır. Ayrıca sözleri büyük düşünür ve şair Ahmet Cevad tarafından 1914 yılında yazılan, zaferin kesinleştiği gün dönemin büyük musikisi Üzeyir Hacıbeyli tarafından bestelenen “Çırpınırdın Karadeniz” şarkısı ilk defa bugün söylenmiştir. (15 Eylül 1918: Nuri Paşa Komutasındaki Kafkas İslam Ordusu Bakü’yü Kurtardı, 2020)

12 Ocak 1920 tarihinde Rusya Devleti dışında toplamda 23 devlet, Azerbaycan Cumhuriyeti Devleti’nin varlığını resmen tanımıştır. Azerbaycan Cumhuriyeti, Rusya için tehdit niteliğindedir. Nitekim Rusya’nın Panslavizm politikasından ödün vermesi beklenemezdi. Bundan dolayı Rus ve Ermeniler tarafından kurulan 11’inci Kızıl Ordu, 28 Nisan 1920 tarihinde Azerbaycan’ı ele geçirmiştir. Bolşevik yönetim için artık Azerbaycan tehdit olmaktan çıkmıştır. 11’inci kızıl ordu daha sonrasında Ermenistan’da da Bolşevik iktidarı kurmuştur. 30 Aralık 1922 tarihinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği resmen kurulmuştur. Böylelikle Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’da SSCB’nin üyeleri olarak birliğine katılmışlardır. Yaklaşık bir yıl sonra SSCB’nin lideri Stalin, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin toprakları olan Dağlık Karabağ’da Ermeni özerk bölgesi oluşturmaya karar verir. Bunun için farklı bölgelerden çok sayıda Ermeni’yi buraya yerleştirir ve Rusların bu politikası kanlı meyvelerini 90’lı yılların sonunda vermeye başlayacaktır.

Sovyetler Birliği 1980’lerde parçalanmaya başladığında yeni önlemler almaya başlamıştır. Glastnost (Açıklık) ve Perestroyka (Yeniden Yapılandırma) politikalarıyla bir dizi siyasi ekonomik ve sosyal haklarla halkın Sovyet rejimine karşı güveninin artırılması amaçlanmıştır. Sovyetler Birliği zayıflamaya başlayınca, Ermeniler Karabağ’ın Sovyet Azerbaycan’dan Sovyet Ermenistan’a devredilmesine ilişkin taleplerini dillendirmeye başlamışlardır. Ekim 1987’de Ermenistan’ın başkenti Erivan’da bu talebi desteklemek maksadıyla kalabalık gösteriler düzenlenmiştir. Gösterilerden birkaç gün sonra, 18 Ekim 1987’de, bugün hâlâ sınır bölgesinde zaman zaman yaşanan çatışmaların ilk temeli atılmıştır. Dağlık Karabağ’ın Çardaklı Köyü’ndeki Ermeniler, Bakü yönetiminden çıkmayı talep ederek bölgedeki Azeri nüfusa çeşitli saldırılar düzenlemişlerdir. (Dağlık Karabağ neden önemli, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sorun ne zaman ve nasıl başladı?, 2020) İki ülke arasındaki düşmanlık gittikçe hat safhaya çıkmıştır. Buna mukabil iki ülke arasında karşılıklı göçler meydana gelmiştir. 20 Şubat 1988 Stalin tarafından kurulan Dağlık Karabağ Özerk Bölgesinin Ermeni vekilleri bir karara imza atmışlardır. Bu kararla beraber Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine katılmaları yönündedir. Ancak Bakü ve Moskova yönetimi bu kararı sert bir dille reddetmiştir. İki devlet arasında yükselen gerginlik giderek artmıştır. Artan bu gerginlik bölgesellikten çıkıp küreselleşme seyrini almıştır. Bu nedenle iki devleti karşı karşıya getirmemeye çalışılmıştır. Böylelikle Dağlık Karabağ’da Hankendi’den Azerbaycan Türkleri, Şuşa’dan ise Ermeniler çıkarılır. 1989 yılında Moskova, Dağlık Karabağ bölgesinin özerkliğini kaldırarak doğrudan Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine bağlanır. Bu ani kararı Ermeniler tanımazlar hatta Ermenistan Parlamentosu Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlandığı kararını ilan etmişlerdir. İki toplum arasındaki anlaşmazlık çatışmaya, 1990’lı yılların başlarında da geniş çaplı savaşa dönüşmeye başladı. Ermeni Ulusal Hareketi ve Azerbaycan Halk Cephesi oluşturulmuştur. Azerbaycan halkı yükselen tansiyon içerisinde bağımsızlık mücadelesine girişmiştir. Kontrolü kaybetmek istemeyen Sovyet Rusya ordusu, 20 Ocak 1990’da Bakü’ye girmiştir. Sovyetler Birliğinde uygulanan yeni ve özgürlükçü politikalar yüzünden tüm bastırılmış düşünceler ortaya çıkmıştır. Demokratikleşme adına atılan özgürlük mantığı ülke içindeki muhalif grupların daha da güçlenerek, devletin kısa sürede iç karışıklıklarla çalkalanmaya başlamıştır. Kendi içerisinde istikrarsızlık ve darbelerle boğuşan Sovyet Rusya için yıkılma çanları çalmaya başlamıştır.

Azerbaycan ve Ermenistan arasında süren Dağlık Karabağ çatışmaları, savaşa döner. Rusların desteğini de alan Ermeniler, 1991’de Hankendi’ni, 1992’de Şuşa ve Hocalı’yı işgal etmiştir. Daha sonra Laçın, Hocavend, Kelbecer ve Ağdere’yi de ele geçiren Ermeniler, 1993’te Ağdam’a girdi. Ağdam’ı, Cebrayıl, Fuzuli, Gubadlı ve Zengilan İllerinin işgali izledi. Ermeniler bu süreçte Azerbaycan Türklerine karşı katliamlar yaptı. Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si işgal edildi, 1 milyona yakın Azerbaycanlı da yaşadıkları bölgeleri terk etmek zorunda kalmıştır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ise tamamen dağılmıştır. Ermeniler ise işgal ettikleri topraklarda sözde Dağlık Karabağ Cumhuriyetini ilan ederler. Ancak hiçbir ülke ve uluslararası örgüt tarafından tanınmaz ve Dağlık Karabağ bölgesinin Azerbaycan’a ait olduğunu kabul ederler. Azerbaycan’ın bağımsızlık sonrası Dağlık Karabağ’ın Sovyet döneminde elde ettiği otonom statüsünü kaldırması da bölgenin bağımsızlığı ve Ermenistan tarafından işgali ile sonuçlanmıştır. Ancak tüm bunlara rağmen Dağlık Karabağ Birleşmiş Milletler (BM) tarafından bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin toprağı olarak tanınmakta, Ermenistan’ın her türlü girişimi ise uluslararası hukuka aykırı olarak kabul edilmektedir. (Güler, 2020)

Yaşanılan bu gerginlik neticesinde iki devlette faturasını ağır ödemiştir. Ekonomik ve askeri açıdan aşırı derecede yıpranmışlardır. Azerbaycan Cumhuriyeti, 1991 ila 1995 yılları arasında toplamda altı hükümet değişikliğine gitmiştir. Dış borçlarını ödeyemeyen Ermenistan ise tüm endüstriyel kurumlarını yönetimini Rusya’ya devreder. Enerjiden askeriyeye kadar nerdeyse bütün alanlarda Ermenistan Devleti çöküntü yaşayarak Rusya’nın gölgesine sığınmıştır.

19 Eylül 1992 tarihindeyse Sovyet Rusya Güney Kafkasya’dan geri çekilmiş ve dolayısıyla otorite boşluğu doğmuştur. Doğan bu boşluğu doldurmak maksadıyla İran Devleti kuzeyinde bulunan yoğun Azerbaycan Türk nüfusunun ayaklanması ihtimaline karşılık Ermenistan’ı destekler. Yaklaşık 35 milyona yakın bir Türk nüfusundan bahsedilmektedir. Bu nüfus, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin toplam nüfusuna oranla üç katıdır ve İran için tehlike arz etmesi de bu nedenledir. 1828 yılında imzalanan Türkmençay Antlaşmasına kadar tek bir parça olan Azerbaycan, yeniden birleşme isteği uyanabilir. Halihazırda Azerbaycan’ın üç temel hedefi vardır. Birincisi, Türkiye ile olabildiğince yakınlaşmaktır. İkincisi, Rusya’nın ikiyüzlü politikaları nedeniyle mesafeli durmaktır. Üçüncüsü ise, Güney Azerbaycan ile birleşmektir. Azerbaycan’ın bu hedeflerini bilen Rusya ile İran, alttan alttan Ermenistan’ı desteklemeye devam etmektedir. Nitekim bu üç hedefin gerçekleşmesi, zengin petrol ve doğalgaz yataklarının Türk egemenliği altına geçmesi demektir.

Azerbaycan’ın girişimleri sonucunda Birleşmiş Milletler ile Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı bünyesinde çalışmalar başlar. Dağlık Karabağ sorununa barışçıl çözüm bulunmasını teşvik amacıyla 24 Mart 1992’de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubunu oluşturmuştur. Grubun eş başkanlıklarını Rusya, Fransa ve ABD üstlendi. Sorunu çözmek için AGİT Minsk Grubu oluşturulmuştur. Pek tabi Rusya bu durumdan rahatsızdır. Buna mukabil Güney Kafkasya’da güç dengeleri sarsılmaya başlayan Rusya, Dağlık Karabağ mevzusuna doğrudan müdahil olur. Rusya bir yandan çözüm grubunun eş başkanlığını yürütürken diğer yandan da belirsizlik yaratarak tarafları elinde tutma politikası gütmüştür. Azerbaycan ve Ermenistan devletlerini Soçi’de bir araya getirir ve geçici ateşkes antlaşması imzalanır. Ancak Ermenistan bu ateşkese uymaz. Nahcıvan ile Karabağ bölgelerine saldırılar düzenler. Bu durum üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Dağlık Karabağ Bölgesinin Azerbaycan toprağı olduğu ve Ermenistan’ın bu bölgeyi işgal ettiği kararını alır.

Azerbaycan’da iktidara gelen Haydar Aliyev, savaşı durdurmak maksadıyla bir fiil çalışmalar başlatır. 12 Mayıs 1994 tarihinde Ermenistan ile tekrardan ateşkes antlaşması imzalanır. Ermenistan-Azerbaycan arasında 1994 yılında imzalanan ateşkes anlaşmasından önce ve sonra Rusya’nın Ermenistan’ı silahlandırması sürekli gündeme gelmiştir. Geçmişte imzalan ateşkeslerle birlikte bu ateşkesi de Ermenistan bozmuştur. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi aldığı kararla Ermenistan’ı “saldırgan” devlet olarak nitelendirir. Dünya kamuoyunda da haklılığı ispatlanan Azerbaycan’a saldırgan tavrından ödün vermeyen Ermenistan, Rusya’nın bir politikası olduğu aşikardır. Nitekim Rusya, 1993 ila 1996 tarihleri arasında Ermenistan’a toplamda 1 milyar liralık silah yardımında bulunmuştur. Ayrıca Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, 2010 ila 2018 yılları arasında Rusya’nın Ermenistan’a 50 bin ton silah gönderdiğini söylemiştir. Nitekim Ermenistan, Rusya’nın Kafkasya’da ki en önemli stratejik ortağıdır. Bu bağlamda Rusya’nın politik çizgisi; Azerbaycan’da huzursuzluğun yerleşmesine, eski nüfuzunun burada tekrar kazanılmasına ve gelecekte Azerbaycan’ın tekrardan Rusya’nın kolonisi olmasına yönelik ve bu maksatla da Ermenistan’ı destekler niteliktedir. (Şıhaliyev, 2011)

16 Ağustos 2010 tarihinde, Azerbaycan ile Türkiye arasında “Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Antlaşması” imzalanmıştır. 23 Aralık 2015 tarihinde ise Ermenistan ile Rusya arasında “Ortak Hava Savunma Sistemi” kurulması antlaşması imzalanmıştır. 2016 yılında Ermenistan Dağlık Karabağ bölgesinde ateşkesi tekrar bozmuştur. Toplamda dört gün süren çatışmada Azerbaycan, bölgede ki stratejik tepeleri geri almıştır. Azerbaycan’ın bazı stratejik tepeleri geri almasından sonra Rusya, Ermenistan’a İskender-M füzelerini yerleştirmiştir.

Ermenistan Karabağ’da, yaklaşık 30 yıldır sürdürdüğü işgali ve Azerbaycan topraklarında kurduğu sözde cumhuriyeti hiçbir ülke ve uluslararası kuruluş tanımamıştır. Bu süreçte, BMGK, Ermenistan’ın işgal altındaki bölgeleri derhal boşaltmasını içeren dört karar kabul etmiştir. Ancak Erivan yönetimi bu kararların hiçbirini gerçekleştirmemiştir. Azerbaycan tarafı ise çözüm sürecinin başlaması ve barışın tesis edilmesi için Ermeni askerleri tarafından işgal edilen bölgelerden çekilme şartını öne sürmektedir. Bakü yönetimi, Dağlık Karabağ’a yüksek statülü özerklik vadederken, Ermenistan bu bölgenin Azerbaycan’dan ayrılarak bağımsız olmasını istiyor. Ancak Ermenistan’ın işgalci tavrı hasebiyle çatışmaların yeniden başladığı Karabağ bölgesinde, Ermenistan’ın çekilme kararından sonra Azerbaycan’ın mutlak zaferiyle mesele sonuca bağlanmıştır.

 

Kaynakça

• 15 Eylül 1918: Nuri Paşa Komutasındaki Kafkas İslam Ordusu Bakü’yü Kurtardı. (2020, Eylül 15). Qırım Haber Ajansı: https://qha.com.tr/haberler/15-eylul-1918-nuri-pasa-kumandasindaki-kafkas-islam-ordusu-baku-yu-kurtardi/247466/ adresinden alındı
• Bozkuş, Y. D. (tarih yok). Ermenistan Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu ile İlişkileri. Türkler ve Ermeniler, Tarih boyunca Türk-Ermeni İlişkileri: https://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/ermenistan-cumhuriyeti-ve-osmanli-imparatorlugu-ile-iliskileri/ adresinden alındı
Dağlık Karabağ neden önemli, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sorun ne zaman ve nasıl başladı? (2020, Eylül 28). BBC News: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54330024 adresinden alındı
• Güler, M. Ç. (2020). 5 Soru: Dağlık Karabağ Çatışması: Azerbaycan – Ermenistan İlişkilerinde Bir Kırılma mı? SETA.
• İsmayılov, S. N. (2020). Dağlık Karabağın Tarihsel Süreci. Kriter, 26-34.
• Karal, E. Z. (1995). Osmanlı Tarihi (Cilt 8). Ankara.
• Lewy, G. (2005). The Armenian Massacres in Ottoman Turkey: a Disputed Genocide. Utah.
• Mustafayev, B. (2013). Resulzade Hükümeti Dönemi ve Yaşanan Terör Olayları (1918-1920). Avrasya İncelemeleri Dergisi , 205-231.
• Özyılmaz, E. V. (2013). Geçmişten Günümüze Dağlık Karabağ. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 191-208.
• Sapmaz, A. (tarih yok). Rusya’nın Transkafkasya Politikası ve Türkiye’ye Etkileri. Ötüken: https://www.otuken.com.tr/u/otuken/docs/Transkafkasya.pdf adresinden alındı
• Şıhaliyev, E. (2011). Uluslararası İlişkiler Boyutuyla Ermenistan-Azerbaycan Çatışması. Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 139-160.
• Tomar, P. D. (2019, Şubat 05). Rusya, en sıcak denizler ve Ortadoğu. Anadolu Ajans: https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/rusya-en-sicak-denizler-ve-ortadogu/1383721 adresinden alındı
• Yeşilot, O. (2010). Türkmençay Antlaşması ve Sonuçları. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 187-199.
• Palabıyık, M. S.ve Y. Deveci Bozkuş (2009), “Turkish – Armenian Relations (1918-2008)”, (Der.) Ömer Engin Lütem, The Armenian Question, Basic Knowledge and Documentation. Ankara:Terazi Publishing.

]]>
https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/dosya-karabag-meselesinin-ara-yuzu/feed/ 0