İslam Düşmanlığı – Açık Pencere https://www.acikpencere.com Gençlik Düşünce ve Araştırma Kuruluşu Sun, 18 Dec 2022 16:07:04 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://www.acikpencere.com/wp-content/uploads/2020/12/cropped-kullanici-32x32.png İslam Düşmanlığı – Açık Pencere https://www.acikpencere.com 32 32 Perspektif: Siyaset Bilimi Perspektifi İle Filistin Üzerindeki Irkçı İsrail Tutumu https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/perspektif-siyaset-bilimi-perspektifi-ile-filistin-uzerindeki-irkci-israil-tutumu/ https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/perspektif-siyaset-bilimi-perspektifi-ile-filistin-uzerindeki-irkci-israil-tutumu/#comments Thu, 13 May 2021 06:19:23 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=2747 Dünya tarihi incelendiğinde en büyük sorunlardan birisi de ırkçılık üzerine yaşanan olaylardır. Bu tutumlar kimi zaman soykırım ile sonuçlanmış kimi zamanda dini, etnik, kültürel, ten rengi gibi olgular üzerinden baskılama, asimile etme ve hor görülme şeklinde sonuçlanmıştır. Bu olayların hepsine Batı tarafının, Afrika ülkeleri üzerinde uyguladığı tutum ile örneklendirilebilir veya Batı’nın, Güney Amerika veya Asya üzerindeki tutumlarında da ırkçılık yaptığı şeklinde çok konuya değinilebilir. Irkçılık demek milliyetçilik demek ile karıştırılan bir kavramdır ki keza milliyetçiliğin tek tip halde tanımını da yapmak mümkün değildir. Çünkü milliyetçi tutum bazen vatandaş olma ve vatanı sevme anlamında olup diğer etnik, dinsel insanları aşağı görmeden bir tutum sergilemekle de mümkündür. Diğer yandan milliyetçi söylemler ve davranışlar bazen ırkçılığa everilmekte ve “biz ve diğerleri” kavramına dayanmaktadır.

Öncelikle akademik anlamda birkaç milliyetçilik tanımı yapmak gerekiyor; Anderson, millet olgusuna antropolojik bir ruhla bakılması gerektiğini söylemektedir ve kavramı şu şekilde tanımlamaktadır: “ulus hayal edilmiş bir siyasi topluluktur – kendisine aynı zamanda hem egemenlik hem de sınırlılık içkin olacak şekilde hayal edilmiş bir cemaattir”(Atılgan/Aytekin, Siyaset Bilimi, 2012, s.397).

Millet; bir toprağı, ortak mitleri ve tarihî belleği, kitlesel bir kamu kültürünü, ortak bir ekonomiyi, ortak yasal hak ve görevleri paylaşan bir insan topluluğunun adıdır(Smith, 2007, s.32).

Genel anlamda bir kültürde yaşamak ve bir toprak üzerinde birlik halinde yaşamayı ifade etmektedir. Yine de millet kavramı veya milliyetçilik kavramı “kesin” bir tanıma sahip değildir. Farklı türevleri ve tanımları vardır. Özellikle milliyetçilik ve ırkçılık kavramlarını birlikte gibi düşünmek doğru değildir. Çünkü bu milliyetçilik tutumu olarak farklılık gösteren kimi zaman ırkçılığa evrilmiş şekliyle kullanılırken kimi zamanda ulusal kimlik anlamında veya ulusal birlik ve beraberlik anlamıyla kullanılmaktadır. Peki ırkçılık nedir? Irkçılık tanımı da bu makale gereği yapılmalıdır.

Irkçılık Balibar’ın tanımına göre; toplumdaki bütünsellik görüntüsünü tehdit eden isim, ten rengi, ibadet şekilleri gibi farklılıkları yok etme arzusuyla “biz” kimliğini her türlü melezleşme, karışma ve istiladan koruma mecburiyeti hissederek ortaya konan söylem, temsil, şiddet, hor görme, hoşgörüsüzlük, aşağılama ve sömürü gibi pratiklerde kendini göstermektedir(Balibar, 2013, s.27).

Irkçılık ve milliyetçilik temelde iki farklı kavramdır ama bazen milliyetçiliğin türevi olan ırkçı milliyetçilik söz konusu olmaktadır. Bu anlamda geçmişte çok fazla örnekle karşı karşıya kalındığı tarih kitapları tarafından ele alınarak yazılmıştır. Irkçılık sadece etnik ayrımcılık değildir aynı zamanda dinsel, kültürel anlamda da olması pek mümkündür. Avrupa tarihinde en büyük ırkçılık örneklerinden birisi de Almanya’nın Faşist bir totaliter yönetim anlayışı ile ırkçı bir devlet politikası izlemesidir. Nazi Almanya’sı “Sadece Yahudiler” olmamak üzere etnik bir soykırım uygulamıştır. Alman ırkı üst bir ırk olarak görülmüş ve Avrupa tarihine geçen büyük bir etnik soykırım ile insanlık suçu işlenmiştir. Yahudi toplumu da bu olaylardan nasibini almıştır. Yahudiler İngilizlerin desteği ile bir devlet kurmuştur ve bunu işgalci bir tutum ile yapmıştır. İsrail vatandaşları veya halkı geçmişte yaşadığı soykırımdan ders çıkarabilmiş midir? Son günlerde ve geçmişte yaşanan Filistin halkı ile olan İsrail devletinin tutumları dini bir ırkçılık değil midir? Diğer yandan Yahudiler ekseriyet olarak Sami’lerden gelir.

Hz. Peygamber (sav) de bir hadisinde Araplar’ın babasının Sâm olduğunu söyler(Bknz. Müsned, V, 9-11; Tirmizî, “Tefsîr”, 37; “Menâḳıb”, 69) (https://islamansiklopedisi.org.tr/samiler).

Ekseriyet neticesinde bakıldığında Arap kökeni olan veya Ortadoğu kökenine dayanan bir durum söz konusudur ve dinsel bir farklılık vardır. Yani tamamıyla aynı dine mensup olmadığı için Filistinli halk dinsel veya ulusal bir ırkçılık ile karşı karşıya kalmaktadır. Modern dünyada ırkçılık insanlık suçudur. Diğer yandan bu durumun diğer adı ise İslamofobi şeklindedir. Avrupa’da yükselen İslamofobi aynı şekilde çevresinde İslam ülkeleri olan Filistin’de de İsrail tarafınca uygulanmaktadır.

Anadolu Ajansı, 2020

Hazreti Ömer Kudüs fethi sonrası adalet üzerine bir yönetim anlayışını benimsedi ve herkese hoşgörü ile bakılmasını sağladı.

Hz. Ömer, Cizye ayeti gereği İslam topraklarında yaşayan Yahudi, Hristiyan ve Mecusi gibi gayrimüslimlerden vergi alıp bunun karşılığında onları himayesine aldı. Kadın, çocuk, yoksul ve din adamlarından ise vergi almadı. Öyle ki kaybettiği topraklardan aldığı vergileri de iade edip, düşkün Hristiyan ve Yahudilere beyt-ülmal’dan zekât verilmesini emretti. Hz. Ömer, fethedilen hiçbir yerde halkı Müslüman olmaya zorlamadı. Can, mal ve inanç hürriyetlerini koruma altına aldı ve gerek Müslümanlar ve gerekse gayrimüslimlerle ilgili verdiği karar ve uygulamaları ile adaletine güvenilen ve sığınılan bir halife oldu (AA, 2018).

Yine aynı şekilde Selahattin Eyyubi’de Kudüs’e barış ve adalet getirip muhafaza etmişti. Ama ne yazık ki bu barışa, dinsel hoşgörü ve ahlaka aykırı olarak dinsel ırkçılık rüzgârı bugün ve yakın zaman tarihine sert bir şekilde çarpmış oldu. Alman Yahudi asıllı Hannah Arendt dünyadaki bu gidişata eleştiri getirmişti ve “Kötülüğün Sıradanlığı” şeklinde eser kaleme almıştı. Yahudi toplumunun sıradan şekilde katledilmesi ve dünyanın giderek kötü olaylara sıradan bakmasına karşı bir eleştiri getirmişti.

Yahudi Soykırımı (Holokost) kavramı, Almanya’da Nasyonalsosyalist iktidar döneminde 1941-1945 yılları arasında Avrupalı Yahudilere yönelik sistematik soykırımı tanımlar(DW, 2021).

Geçmişte bir Holokost yaşandığı ortadadır ve bu durum diğer etnik gruplara da sistematik şekilde uygulanmıştır. Yahudi Alman asıllı Arendt’te insanlığı uyandırmak istemiş ve kötülüğün sıradanlaşması tezini ortaya koymuştur. Tıpkı İsrail devletinin veya hükümetinin Ramazan ayında insanların ibadetlerini yapmasına izin vermemesi, Filistin halkı üzerine rastgele ateş açılması, evlerinden çıkarıp topraklarını uluslararası hukuka aykırı şekilde işgal etmesi ve dünyanın bu tür haberlere artık sıradan bakması gibi. Hannah Arendt çok haklıydı, artık kötülük sıradanlaşmıştı ve insanlar sırf etnik, kültürel ve dinsel farklılıkları yüzünden baskı, soykırım, etnik ayrımcılığa maruz bırakılmaktaydı. Alman SS Subayının sadece görevini yapması, rütbe ve makamının yükselmesi önemliydi Arendt’in dediği gibi…

Arendt’in kötülüğün sıradan olması tezi, Ortadoğu, Afrika ve Asya üzerinde çok tutarlı olduğu gözükmektedir. Modern ırkçılık, modern etnik-dinsel ayrımcılık devam etmekte. İnsanlık halen geçmişteki hatalarını tekrar etmekte. Halbuki İsrail’e karşı İslam toplumu ırkçılık fikrini benimseyemez. Çünkü inançları gereği yasaktır. Aynı şekilde yurtlarından da çıkarıp üzerlerine askerler baskı yapamaz ve kurşun sıkamaz. Bunu ne Hz. Ömer ne de Selahattin Eyyubi ne de Osmanlı’nın adalet anlayışı yapmıştır. Herkes inanmakta, ibadet etmekte özgür idi. Kötülük sıradan değildi, ırkçılık sıradan değildi, hele ki soykırım hiç değildi, hâkim olan bir adalet ve hoşgörü tutumu vardı. Peki İsrail’de kötülüğün sıradanlaşmasına mâni olabilecek midir?

 

 

Kaynakça

]]>
https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/perspektif-siyaset-bilimi-perspektifi-ile-filistin-uzerindeki-irkci-israil-tutumu/feed/ 80
Yorum: İslamofobinin Türkiye Yansımaları https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/islamofobinin-turkiye-yansimalari/ https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/islamofobinin-turkiye-yansimalari/#respond Thu, 21 Jan 2021 12:52:14 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=2172 Türkiye’deki İslamofobiyi anlatmadan önce genel manada İslamofobiyi açıklamamız gerekir. İslamofobi; İslam’a, Müslümanlara ve Müslümanların değerlerine nefret ve kin beslemek İslam’dan ve Müslümanlardan korkmak anlamlarına gelir. İslamofobi, kelime olarak ilk defa 1991 yılında kullanılmış olup 11 Eylül saldırılarıyla da lügatimizde iyice yer edinmiştir. Tabi ki İslamofobinin başlangıcı 1991 yılı değildir. İslam’ın doğuşuyla beraber Mekkeli müşrikler islamofobik bakış açısına sahip olmuşlardır. Daha sonra Tarık Bin Ziyad’ın Endülüs’ü fethiyle Avrupa’da da İslamofobik hareketler görülmüştür.

İslamofobinin ülkemize giriş zamanı olarak Osmanlı’nın son dönemlerini işaret edebiliriz. Osmanlı, yıkılış dönemindeyken devleti tekrar ayağa kaldırmaya çalışanlar, bazı önerilerde bulunmuşlardır. Bu düşüncelerin en önemlileri ise İslamcılık, Türkçülük, Osmanlıcılık ve Batıcılıktır. Buradaki Batıcılık anlayışını açmak gerekirse bizi Doğu’ya bağlayan her şeyden bağlarımız koparıp yüzümüzü sadece Avrupa’ya çevirmemiz gerektiği anlamına geldiğini iddia edebiliriz. Bu Batıcılık anlayışını ortaya atan kişi, Abdullah Cevdet isimli Osmanlı siyasetçisidir. Abdullah Cevdet aynı zamanda İttihat ve Terakki partisinin kurucularındandır

İslamofobinin ülkemize ilk girişi bu Batıcılık anlayışıyla gerçekleşmiştir diyebiliriz çünkü daha sonraki zamanlarda bu Batıcılık anlayışı modernleşmenin tek kapısı olarak görülmüştür. Cumhuriyet döneminde ülke siyasetine yön veren gerek aydınlar gerekse siyasetçiler modernleşmek için Avrupa’ya benzemenin gerektiğini söylemeye devam etmişlerdir. Avrupa’ya benzemek için Doğu’dan kopmamızı ısrarla ifade ederek bunun için Osmanlıyı ve onunla beraber geçmişimizi unutmak gerektiği sonucuna varmışlardır. Çünkü zamanında Haçlı Seferleri’ne hedef olan bir devletin düşünce dünyasını Avrupa elbette ki kabul etmeyecekti. Peki geçmişimizin unutulması için ne yapılması lazımdı? Tabi ki İslam’dan kopmak ya da İslam’dan uzaklaşmak lazımdı çünkü Haçlı Seferlerini yapanlar bu seferleri bir ülkeye veya bir zümreye yapmamıştı. Haçlı Seferleri direkt İslam’a karşı yapılmıştı ve bu yüzden Batıcılara göre İslam’dan uzaklaşmak gerekiyordu. Bu gereklilik, zaman içinde Müslümanlara karşı çeşitli şekilde üstü açık veya kapalı şiddete neden oldu. Bu şiddet bazen hakaret bazen gerekli hak ve özgürlüklerin kısıtlanması bazen de gerçek bir fiziksel şiddet olarak dile getirildi. Gelin bu şiddetlere birkaç somut örnek verelim.

Bu şiddet örneklerinden ilki ve bence en önemlisi Türkiye siyasetinden ve gündeminden en uzak olan kişinin dahi bildiği 28 Şubat olayıdır. Çünkü 28 Şubat olayı İslam düşmanlığının ilanıdır. 28 Şubat süreci İslam’la yaşayan Müslüman halkının hak ve özgürlüklerine, psikolojisine hatta vücuduna saldıracak kadar ileri gitmiş bir süreçtir. Namaz kılanın fişlendiği, dininin gereği diye başını örtenin devlet dairesine hatta hakkıyla kazandığı okula alınmadığı bu dönem, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz karası dönemlerinden biri olarak yerini almıştır.

Burada parantez açmak isterim. İslam ve İslam’ın değerlerine saldırı bu süreçte başlamamıştır. Daha Cumhuriyet’in ilk yıllarında şapka takmak zorunlu hale gelince dininin gereği olarak şapka takmayıp sarık takan onlarca alime zulmedilip onlarca alim öldürülmüştür. Ezanlar Türkçe okutulmuş hatta TBMM‘de Kur-an’ı Kerim’deki sure isimlerinin değiştirilip bazı ayetlerin çıkarılması gündem olmuştur. Yani 28 Şubat süreci ilk değildir ve biz İslam’ı her platformda savunmazsak sonda olmayacaktır.

İslamofobinin önemli ayaklarından biri medyadır. Çünkü medya insanı manipüle edebilecek bir güçtür ve manipüle etmektedir de. Gerek sinema filmleriyle gerek çıkarılan dergiler veya gazetelerle İslam, Türk halkına kötülenmektedir. Hepimizin gülerek izlediği Yeşilçam filmleri buna örnektir. Yeşilçam filmlerinin bazılarında hiçbirimizin sevmediği insanları kazıklayan ve dolandıran bir bakkal figürü vardır. Bu bakkal figürü daima hacı olur veya evlere temizliğe giden kadın daima türbanlı olur. O türbanlı kadın hiçbir zaman önemli mesleklerde olmaz ya da din adamları, bakkal figüründe olduğu gibi halkı dolandıran kişiler olarak gösterilmiştir. Tabi bu örnekler sadece buzdağının görünen yüzüdür.

Penguan Dergisi,14 Şubat 2011

Bir de bu zihniyetin dergi ve gazete ayağı vardır. Bu zihniyet dergi ve gazeteleriyle yeri geldiğinde alenen, yeri geldiğinde ise üstü kapalı bir şekilde İslam’a ve İslam’ın değerlerine hakaret etmekten geri durmamıştır.  Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi bu zihniyet, İslam ve İslam’ın değerleriyle dalga geçmeyi kendine vazife edinmiştir. Yeri geldiğinde “Allah yok, din yalan” demiş, yeri geldiğinde Müslümana mikrop demiş ve yeri geldiğinde başörtü takan kadını köpeğe benzetecek kadar ileri gitmişlerdir ve bunlar daha nicelerinden birkaçıdır. Zaman zaman yayınladıkları şeyler tepki çektiği için özür dilemişlerdir ama özürlerinin timsah gözyaşlarından bir farkı yoktur.

Bütün bu anlattıklarımız kalın bir ansiklopediyi doldurabilecek bir konunun sadece bir iki yaprağı mahiyetindedir. İslam’ın doğuşundan günümüze kadar devam eden ve kıyamete kadar da devam edecek olan hak batıl mücadelesinde her zihniyet zihin dünyasının gereğini yapmaya çalışacaktır. Burada önemli olan bu mücadelede safını doğru belirlemek ve inandığımız değerler uğruna en az batıla inananlar kadar mücadele edebilmektir. Özellikle İslam dünyasının mihenk taşı olan ülkemizde sahip olduğumuz en büyük değer olan İslam’ı bütün zararlı akımlara karşı müdafaa etmektir. Bunun için önce zihin dünyamızı bütün kötülüklerden arındırmalı, çağın sorunlarına cevap verecek ilmi bir birikimi oluşturmalı ve inandığımız değerleri hayatımızda tatbik etmeliyiz. Etmeliyiz ki bizi öldürmeye gelen her şey bizde hayat bulsun.

KAYNAKÇA

 

 

 

]]>
https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/islamofobinin-turkiye-yansimalari/feed/ 0