Bilimsel Çalışmalar – Açık Pencere https://www.acikpencere.com Gençlik Düşünce ve Araştırma Kuruluşu Thu, 25 Apr 2024 11:01:55 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://www.acikpencere.com/wp-content/uploads/2020/12/cropped-kullanici-32x32.png Bilimsel Çalışmalar – Açık Pencere https://www.acikpencere.com 32 32 Üçüncü Nesil Biyoyakıt Mikroalglerden Transesterifikasyon Yöntemi İle Biyodizel Eldesi https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/yasam-bilimleri/biyoyakit-mikroalglerden-transesterifikasyon-yontemi/ Sat, 03 Dec 2022 13:35:43 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=8278 ÖZET 

Enerji, her zaman insanlık tarihinin en önemli konularından biri olmuştur. Enerjiye olan talep, Dünya nüfusunun da hızla artmasıyla paralel bir şekilde artış göstermektedir. Günümüzde enerji ihtiyacının %80’i fosil yakıtlardan karşılanmaktadır. Ülkeler, artan iklim krizi ve fosil yakıt depo rezervlerindeki azalma ile alternatif enerji kaynaklarına yönelmiş durumdadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarından biri olan biyodizelin üretiminde hammaddenin büyük çoğunluğunun tarım ürünü olması biyodizel üretiminde çeşitli kısıtlamalar meydana getirmektedir. Son zamanlarda bu kısıtlamaları ortadan kaldırabilmek için biyodizel üretiminde tarım ürünleri kullanmak yerine farklı alternatifler geliştirilmeye yönelik çalışmalar devam etmektedir. Bu çalışmalar neticesinde üçüncü nesil biyoyakıt olan mikroalglerin de biyodizel üretiminde kullanılabileceği görülmektedir. Biyodizel üretiminde kullanılan çeşitli yöntemler arasında mikroalglerin biyokütle lipit üretiminin yüksek olması ve aynı zamanda çevre dostu olması dikkat çekmektedir.

Anahtar Kelimeler: mikroalg, biyodizel, yenilenebilir enerji, üçüncü nesil biyoyakıt

ABSTRACT

Energy has always been one of the most important issues in human history. The demand for energy is increasing in parallel with the rapid increase in the world population. Today, 80% of energy needs are met from fossil fuels. Countries have turned to alternative energy sources with the increasing climate crisis and the decrease in fossil fuel storage reserves. The fact that the majority of the raw material in the production of biodiesel, which is one of the renewable energy sources, is agricultural product, creates various restrictions in biodiesel production. In order to eliminate these restrictions, studies have been continuing to develop different alternatives instead of using agricultural products in biodiesel production. As a result of these studies, it is seen that microalgae, which is a third-generation biofuel, can also be used in biodiesel production. Among the various methods used in biodiesel production, the high biomass lipid production of microalgae and its environmental friendliness are noteworthy. 

Keywords: microalgae, biodiesel, renewable energy, third generation biofuel

GİRİŞ

Günümüzde iklim ve enerji krizi, küresel bir problem halini almış bulunmaktadır. Küresel ölçekte kullanılmakta olan fosil yakıtlar her geçen gün atmosfere salınmakta olan karbondioksit oranını arttırarak küresel ısınmayı tetiklemekle beraber iklim ve enerji krizi sorununu da günden güne derinleştirmektedir. Karbon salınımını azaltmak için fosil yakıtların yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına yönelmek gerekmektedir.

Yenilenebilir enerji türleri güneş, rüzgâr, jeotermal, hidroelektrik, biyokütle, dalga, gelgit ve hidrojen enerjisi olarak sınıflandırılabilir. Ham petrol fiyatlarının ve küresel ısınmanın her geçen gün daha büyük bir boyuta ulaşması ile biyokütle enerjisine verilen önem de artmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynakları sınıfında yer alan biyokütle enerjisi, fosil kaynaklara iyi bir alternatiftir. Biyokütle enerjisinin alt başlıklarından biri de biyodizeldir. 

“Biyo” kelimesi,yakıtın canlı kaynaklı (hayvansal ve bitkisel yağlar) olduğunu; “dizel” ise motorlu dizel taşıtlarda kullanımını ifade etmektedir (Özdemir&Mutlubaş.2016). Biyodizel ham maddesi; yağlı tohum bitkileri (kolza, ayçiçeği, aspir, soya…), hayvansal yağlar veya atık yağlardır. Biyodizel,diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına nazaran üretiminin daha az maliyetli olması ve kolay olmasından kaynaklı olarak her geçen gün daha da yaygınlaşmaktadır.  

Biyokütle enerjisi ile elde edilen biyoyakıtların sıvı formunda olan şekli biyodizeli, ilk olarak Rudolf Diesel kullanmıştır. Biyodizel genel olarak tarımsal ürünlerin atıklarından ve bitkisel yağlardan elde edilir. Diesel, ilk olarak fıstık yağını kullanarak biyodizel eldesi üretmiştir (Knothe ve diğerleri, 2005). 

Motorlu dizel taşıtlarda biyodizel kullanımı için özellikle iki alanda çalışmalar yapılmaktadır. Bunlardan ilki kaliteli yakıt üretebilmek amacıyla yakıt özelliklerinin iyileştirilmesi; ikinci alan ise motor tipi değişikliğidir. Kaliteli yakıt üretimi için biyodizel üretiminde kullanılacak yağların viskozitelerinin azaltılması gerekmektedir. Viskozitelerin azaltılmasında kimyasal yöntemler kullanılmaktadır. Kullanılan kimyasal yöntemler; seyreltme, mikroemülsiyon oluşturma, piroliz ve transesterifikasyon (iç ester değişim reaksiyonu) ‘dur. 

Bu dört yöntemin içerisinde en yaygın olarak kullanılan transesterifikasyondur. “Transesterifikasyon yöntemi, trigliserit molekülünün alkol ve baz ile reaksiyona girerek, yağ esterleri ve gliserin oluşum süreci olarak tanımlanır.” (Özdemir&Mutlubaş.2016). Biyodizel üretimi bu yöntem ile gerçekleştirilir. Ayrıca petrolden elde edilen dizelin kalitesinin arttırmak amacıyla da belli oranlarda dizel-biyodizel karışımı yapılabilmektedir.

B20-(%20 Biyodizel-%80 Dizel) 

B40-(%40 Biyodizel-%60 Dizel) 

B60-(%60 Biyodizel-%40 Dizel) 

B80-(%80 Biyodizel-%20 Dizel) 

B100-(%100 Biyodizel)

Bu işlemin yapılmasındaki amaçlardan biri karbon salınımını düşürmektir.

Mikroalglerden Biyodizel Üretimi

Üçüncü nesil biyoyakıt grubunda yer alan mikroalglerden biyodizel üretme çalışmaları günümüzde hızla artış göstermektedir. Dünya’da yaklaşık olarak elli bine yakın mikroalg türü bulunmaktadır (Frac,2010). Mikroalgler, biyodizel üretiminde kullanılan diğer tarımsal ürünlere göre daha üstün özelliklere sahiptir. 

 Yağlı bitkilerden 5-30 kat daha fazla hızda büyüyebilirler (Teo,2014). Basit hücre yapısına sahip mikroalgler; içerdikleri yüksek lipit oranı ile (%80) gıda dışı biyoyakıt için iyi bir örnektir (Um,2019).  Potansiyel enerjiyi bünyelerinde tutma özelliğine sahiptirler ve fotosentez ile bir yılda ürettikleri biyokütle,Dünya’da üretilen biyokütlenin %40’ına denk gelmektedir (Cheng vd.2013). Üretilen bu biyokütleyi biyodizele dönüştürmek mümkündür. Aşağıda bazı bitki ve mikroalglerin yağ verimi (L/ha) ve gereksinim duyulan arazi alanları (Mha) karşılaştırılmıştır.

Biyodizelin Üretim Aşamaları

Mikroalglerden biyodizel üretimi için çeşitli yöntemler vardır. Öncelikle çevrede var olan mikroalglerden örnek alınır. Alınan örnekler seyreltme yöntemi veya tek hücre izolasyonu yöntemi ile izolasyona tabii tutulur. Daha sonra mikroalglerin moleküler ve morfolojik analizleri yapılır. Yetiştirme ve hasat prosedürüne uygun bir şekilde yetiştirilip, hasat edilen mikroalgler; transesterifikasyon ve lipit ekstraksiyonu işlemlerinden geçerek biyodizel üretilir. Mikroalglerden biyodizel üretim aşamaları şematik diyagramı aşağıda verilmiştir.

Transesterifikasyon Yöntemi ile Mikroalglerden Biyodizel Üretimi

Hasat edilen mikroalglerden çıkarılan yağlar yüksek viskoziteye sahip olduğu için direkt olarak biyodizel formunda kullanılamaz. Yüksek viskozitenin düşürülebilmesi için transesterifikasyon yöntemi kullanılır. Uygun katalizörler seçilerek trigliseritler alkol ile tepkimeye girer. Bu tepkimede genellikle hem verimli hem de ucuz olmasından kaynaklı olarak metanol kullanılır. 

Üç metanol molekülü, üç yağ asidi uygun bir katalizör yardımıyla tepkimeye girerek tepkime sonucunda bir molekül gliserol ve bir molekül biyodizel açığa çıkar. Bu tepkimede atık ürün ise gliseroldür. Atık ürün gliserol kozmetik endüstrisinde veya farmasötik olarak kullanılabilir. Tepkime üç aşamada gerçekleşir. İlk aşamada trigliseritler önce digliserite daha sonra monogliserite dönüştürülür. Son ürünler ise üç yağ mol asidi metil ester ve bir mol gliseroldür. Biyodizel üretimi için altı mol metanol ile bir mol gliserit tepkimeye sokulur. Bu aşama ile biyodizel üretilir ve verimliliği de %95’in üzerine çıkarılmaya çalışılır. (Frac ve ark.,2010). 

SONUÇ VE ÖNERİLER 

Günden güne artan enerji ihtiyacı ve talebi ile fosil yakıt rezervlerinin de tükeniyor olması her geçen gün yenilenebilir enerji kaynakları arayışını da arttırıyor. Dünya küresel ısınmanın tehditi altındayken yapılan önemli çalışmalardan biri de sera gazı emisyonlarını minimize etmektir. Bu doğrultuda yenilenebilir enerji kaynaklarından olan biyodizel ön plana çıkmaktadır.

Mikroalglerden biyodizel eldesi üretmek için kullanılan transesterifikasyon yöntemi birçok avantaj sağlamakla birlikte mikroalglerin yetiştirilmesinden hasadına kadar olan süreçlerin maliyetinin yüksek olması sebebiyle ticari boyutta biyodizel üretimine geçişte zorluklar yaşanmaya devam etmektedir.

Bu makalede yalnızca mikroalglerden transesterifikasyon yöntemi ile biyodizel üretimi tekniklerine kuramsal temelde yer verilmiştir. Biyodizel üretimi ile ilgili farklı teknik ve yöntemler olup, hepsinin birlikte incelendiği bir makale yazılabilir.

 

 

KAYNAKÇA 

  • Cheng, R., Ma, R., Li, K., Rong, H., Lin, X., Wang, Z., Yang, S., Ma, Y., 2012. Agrobacterium tumefaciens mediated transformation of marine microalgae Schizochytrium, Microbiological Research, 167, pp. 179– 186
  • Frac, M., Tys, S.J., Tys, J., 2010. “Microalgae for biofuels production and environmental applications”: A review. , African Journal of Biotechnology, 9 (54), pp. 9227-9236.
  • Knothe G., Van Gerpen Jon, Krahl Jon Van. The biodiesel handbook. AOCS Publication; 2005.
  • Onay, M., 2015. Bio-fuel production from microalgae.
  • Özdemir, Zafer., Ö., Mutlubaş, H. (2016). Biyodizel Üretim Yöntemleri ve Çevresel Etkileri. Kirklareli University Journal of Engineering and Science 2. 129-143
  • Teo, C. L., Idris, A., 2014. Rapid alkali catalyzed transesterification of microalgae lipids to biodiesel using simultaneous cooling and microwave heating and its optimization, Bioresource Technology, 174, pp. 311–315.
  • Um, B. H., Kim, Y. S., 2009. Review: a chance for Korea to advance algal-biodiesel technology J. Ind. Eng. Chem., 15 , pp. 1–7. 
]]>
Modern Mimarlıkta 5 İlke Ve Villa Savoye https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/modern-mimarlikta-5-ilke-ve-villa-savoye/ Sun, 20 Nov 2022 14:57:22 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=8130 Özet

19 yy. Endüstri devrimi sonrası değişen yaşam biçimleri ve yeni kent ihtiyaçlarına cevap olarak yeni dünyanın yeni mimarlığı felsefesiyle modern mimarlık akımı doğmuştur. Mimarlar süsleme ve tarihçiliği reddedip ekonomik ve seri yapım teknikleriyle, işlev öncelikli yeni Üslup ve biçim arayışlarına girmiştir. Bu arayışların öncülerinden olan La Corbusier ‘’Ev, yaşamak için bir makinedir’’ aforizması ve ‘Yeni bir mimarlığa doğru 5 ilke’ manifestosu modern mimarlığın genel hatlarını çizmiştir. 5 ilke; ‘Pilotiler, yatay bant pencereler, serbest cephe, serbest plan ve çatı bahçesi’ şeklindedir. Farklı çalışmaları olsa da genelde konut yapılarında çalışan Le Corbusier’in en ünlü yapılarından biri olan Villa Savoye bu akımın mihenk taşlarındandır. Le Corbusier’in modern mimarlığın karşılığı olarak yaptığı Villa savoye 5 ilkenin karşılığının somut bir örneği olarak modern mimarlıkta önemli bir yer kaplamaktadır. Bu çalışma Villa Savoye’nin 5 ilkeye nasıl uyduğunun ve yapının mimarlık tarihi içerisindeki yeri ve öneminin değerlendirilmesi konusu üzerinden kaleme alınmıştır.

Anahtar kelimeler: le corbusier, villa savoye, modernizm, modern mimarlık

Giriş

İnsanoğlu tarih boyunca çevreye uyum sağlarken aynı zamanda çevresini etkileyen, değiştiren, biçimlendiren kültürel toplumsal bir varlıktır. İnsan içinde yaşadığı mekânı; bulunduğu zamana, kültüre ve coğrafyaya bağlı olarak şekillendirir. Bu nedenle mimarlık ürünü yapıldığı çağı, coğrafyayı ve kültürü yansıtır.

Tarihte 19. Yüzyıl, insan yaşamına yön veren dönüm noktalarındandır. Sanayi devrimiyle makineleşme çağının başlaması ve seri üretime geçilmesi; fabrikaların olduğu kentlerde işçi ihtiyacını doğurmuş, bununla birlikte köyden kente göçler yaşanmaya başlanmıştır. Kentlerin artan nüfus sorununa çözüm bulmak ve yeni çağın dinamiklerini ifade etmek adına tasarımcılar, tasarımlarına farklı çözümler ve düşünceler aramış, bu şekilde çeşitli sanat, düşünce ve mimarlık akımları ortaya çıkmıştır. Bulundukları dönemin sosyal, siyasi ve ekonomik gelişmeleri,akımların ilkelerinin belirlenmesinde etkili olmuştur. Bu değişimler ve yeni biçim arayışları ‘modern’ olarak adlandırılan yeni bir mimarlık akımının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Modern felsefenin temel göstergesi akıl ve bilginin teknolojiyle birlikte kullanımıdır.

TDK’ye göre modern; “ Çağdaş (bugün )”anlamına gelirken, modernizm, çağdaşlaşma akımı olarak tanımlanır. Modern mimarlık sıklıkla çağdaş mimarlık (bugünkü dönem) anlamında kullanılsa da modern mimarlık 20 yy. modernizm akımını ifade eden özel bir anlam taşır.

Modern tanımı kavram olarak “eski“ ile “yeni“ arasındaki geçişi ifade etmektedir.Bu durum gelişmiş toplumların hayat tarzlarına yansımasının yanı sıra çoğunlukla bilim, kültür ve sanat alanlarında etkin olmuştur. Modernliğe asıl önem kazandıran özelliği, kendisinden önceki her türlü geleneksel sistemden tümüyle farklı bir strüktür oluşturması ve benzersiz olmasıdır (Kahya, 2017).

20 yüzyılın mimarlık anlayışını yansıtan modern mimarlığın kesin tarihlerde başlangıç ve sonunun olmamasına rağmen 1900-1925 yılları arası erken modernizm, 1925-1940 yılları arasında ise modernizm dönemi olarak kabul edilir.  Türkiye’de ise bu akımın etkilerini Osmanlı’nın son dönemlerinde görmeye başlarken, Cumhuriyetle birlikte etkisini arttırarak devam eder (Bektaş, 2022).

Bu çalışmada modern mimarlık akımının öncülerinden Le Corbusier’in tasarladığı Villa Savoye’nin modern mimarlığın 5 ilkesi üzerinden mimarlıktaki yeri ve anlamının incelenmesi amaçlanmıştır.

Modern Mimarlık ve Le Corbusier

1750’lerde sanayi devrimi ile başlayan yaşama biçimi, ilişkileri, kentleşme, yeni ve büyük boyutlu yapı tiplerine duyulan gereksinim ve teknolojinin gelişmesi; eskinin dış cephe bezemeleri, süsleme ve tarihçiliğinden uzaklaşıp ekonomik ve seri yapım teknikleriyle  işlevin önceliklendirildiği ‘modern’ olarak adlandırılan yeni bir mimarlık arayışına kapı araladı. Teknolojinin gelişmesi yeni yapı malzemeleri ile yeni yapım tekniklerinin bulunmasına sebep olurken, yeni malzemeler ve hızlı üretim modern mimarinin hızla yayılmasına sebep olmuştur.

İsviçre doğumlu Fransız asıllı asıl ismi Charles-Edouard Jeanneret-Fris olan Le Corbusier 20. yüzyılın önemli mimarlarındandır. Mimarlık ile ilgili yazılı ve uygulamalı eserler bırakmıştır. Le Corbusier Bir Mimarlığa Doğru kitabında yaşadığı dönem ile ilgili, “Modern toplum gerçekten her şeyi yeniden gözden geçirme durumundadır; makine her şeyi altüst etti, gelişim yüzyıl içinde yıldırım gibi bir hız kazandı; süregelen alışkanlıklarımızın, araçlarımızın, çalışmalarımızın üzerine bir daha hiç açılmamak üzere bir perde kapandı; önümüzde engin bir alan açılmakta ve tüm dünya gücünü buraya seferber etmektedir.” demektedir. Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere Le Corbusier; tüm dünyanın bu yenilik arayışı içerisinde bir şeyler keşfetmekte olduğunu düşündüğü gibi, kendisi de yaşadığı dönem sürekli bir arayış ve yenilik içerisindedir. Bu değişikliklerle birlikte insanların yaşam alanlarında da farklılaşma arayışına girme istekleri kaçınılmaz olmalıdır. Bu yaklaşım o güne kadar süregelen tasarım standartlarının da belirli açılardan tekrar ele alınmasını gerektirecektir. Standartlar mantığın, çözümlemenin ve ayrıntılı bir incelemenin sonucunda açığa çıkmalı ve ortaya iyi konmuş bir sorunu temel almalıdır. “Mimarlık plastik buluş, düşünsel kurgu, üst düzeyde matematiktir.” Corbusier’e göre standartlar ekonomik ve toplumsal bir gereksinimdir, bir standartın belirlenmesi, o konuda işlevsel ve akla yatkın tüm olasılıkların ayrıntılı olarak incelenip; işlevini en iyi yerine getirebilecek olanın, en verimli olanın, araç -gereç, el emeği, malzeme, sözcük, biçim, renk ve ses bakımından en az iş gerektiren tipin çıkarılmasıdır (Bektaş, 2022).

Le Corbusier’in modern mimarlık ilkeleri ve karşılıkları şu şekildedir:

İlke 1: Pilotis: Bina kütlesini zeminden yükselten pilotiler (Kahya, 2017).

Yerden kopma, bir yapının yere temas etmeden belli elemanlar ile yerden koparılmasıdır. Zemin katı kamusal a bırakma imkânı tanır. Yapıyı zeminin nem ve rutubetinden koparır.

İlke 2: Serbest Plan: Mekânı bölen duvarların taşıyıcı kolonlardan ayrı tasarlanabilmesi mümkün olan planlama sistemi (Kahya, 2017).

Diğer adıyla açık plan anlayışı, tasarlanan yapının plan şemasında az sayıda bölücü olması ve iç mekanların arasında geçişleri engellemeyen bölücüler kullanılmasıdır. Bu şekilde taşıyıcı duvar olmamasının avantajı olarak duvarların taşıyıcıdan bağımsız tasarlanan bilmesidir.

İlke 3: Serbest Cephe: Serbest plan şemasının dikey düzlemde cepheye yansıyan hali (Kahya, 2017).

Serbest Cephe Anlayışı, yapın cephesinin esnek ve taşıyıcılardan bağımız tasarlanmasıdır. Betonarme sistemini potansiyellerini kullanmak adına cepheyi taşıyıcıdan bağımsız tasarlamayı amaçlar. Burada hem eskinin açıklık geçme durumuna bağlı olarak cephe tasarlanmasına karşı yeni betonarme sistemde taşıyıcıdan bağımsız açıklık açabilme potansiyelini kullanır ve eskiyi bu şekilde eleştirir.

İlke 4: Yatay ve uzun bant pencereler (Kahya, 2017).

Yatay geniş yırtıklar, yapının cephe kısmında bulunana açıklıkların yatay ve uzunlamasına olması ayrıca yapının geçirgenliğidir. Gene betonarmenin açıklık açabilme kısıtına karşı gelebilmesinin daha doğrusu bugünün malzemesinin potansiyellerini kullanabilmek adına bugünün malzemesi ve sisteminin potansiyellerini kullanarak yüceltilmesi anlamını da taşır.

İlke 5: Çatı bahçesi: yapının zeminde kapladığı alan geri kazanılır (Kahya, 2017).

Çatı bahçesi, yapının çatı kısmının ek bir mekân olarak değerlendirilmesi ve bahçe olarak kullanılmasıdır. Çatı bahçeleri kent içinde zemindeki parselden kaybedilen alanı tekrar kazanmak için ve betonu nemli tutarak daha fazla çalışmasını önlemek adına çatının bir kısmını toprak ile örtülüp bitkilendirme yapılabilmesidir.

La Corbusier farklı yapı türleri eserleri olsa da genelde konut yapıları üzerine yoğunlaşmıştır. Modern mimarlık manifestosunun karşılığı olarak hayata geçirdiği eseri Villa Savoye ’dir.

Villa Savoye

Villa Savoye Paris’in 33 km dışında Poissy adlı bir kasabada yapımına 1929 yılında başlanmış, 1931 yılında tamamlanmıştır. Le Corbusier modern mimarlığın ilk ürünlerinden olan bu yapı için; “Bu villa müşterileri için önyargı, antik veya modern algılardan tamamen uzak, son derece sade ve yalın tasarlandı.” şeklinde ifade kullanmıştır. Bu tasarım anlayışı, Villa Savoye ’un en büyük karakteristik özelliklerinden biridir. Villa Savoye, klasik mimarlığın gerekli olan değerleri ile makine çağının bir paradigması şeklinde ‘Mimarlığın Beş İlkesi’ olarak ortaya konulan ilkeleri sağlayacak şekilde inşa edilmiş bir yapıdır (Özcan; Ürük, 2019).

Le Corbusier, Villa Savoye’u anlatırken havada asılı duran yatay yırtıklarla delinmiş bir kutu şeklinde ifade eder. Havada asılı durarak yerle temas etmeme fikrini iç mekâna da taşımıştır. Böylece Villla savoye‘da le Corbusier’in tasarıma bütüncül yaklaşım anlayışını da görürüz.

     
Şekil 1: Villa Savoye, Poissy, Fransa, 1929          Şekil 2: Villa Savoye spiral merdiven

Modernizm anlayışına uygun basit ve yalın kütle kurgusuna sahip yapının kütle kurgusu; yerden koparılıp havada duran Kare bir kütlenin pilotiler  üzerine oturtulması şeklindedir.

Pilotiler(kolonlar) arası mesafe rampa ve garaj açıklığına uygun bir şekilde 5 metredir. Yapının düşey sirkülasyonunu planın merkezinde yer alan ve zeminden 1. kata çıkan az eğimli rampayla spiral bir merdiven sağlamaktadır. Rampa katlar arası sürekliliği sağlarken sirkülasyonda esneklik sağlamaktadır Ayrıca heykelsi bir görüntü yakalamak için özellikle spiral merdiven tercih eden le Corbusier bu şekilde yaşanacak alanları da arttırmıştır.

 

Yapıda taşıyıcı görevi gören pilotileri duvarların arasına saklamak yerine bir tasarım girdisi olarak özellikle açıkta bırakılmış ve duvarlarının taşıyıcıdan bağımsız bir şekilde tasarlanmasına imkân tanımıştır. Bu sayede serbest plan çözümlemesi yapmıştır.

Yapının cephesi, pilotiler aksından taşırılarak taşıyıcıdan bağımsız açıklık geçebilme imkânı kazanmıştır. Bu sayede yapının cephe kurgusu taşıyıcıdan bağımsız tasarlanıp serbest cephe olarak nitelenmiştir.

Taşıyıcı kısıtı olmaksızın yapı boyunca devam eden yatay bant pencereler pilotiler üzerinde duran kütlenin düşeyliğini vurgularken, içerden dışarıya bakan kesintisiz bir manzara seyri ve doğal ışığın yapının merkezine kadar nüfuz edebilmesini sağlar. Bu sayede iç mekânın dışarıyla güçlü bir ilişkisi sağlanmış olur. Pencereler yatay kayar sisteme sahipken, çerçeveleri cephe yüzeyinden dış kenardan montelidir. Bu şekilde Durağan kütlenin en az girinti ile kesintisiz sade görünümü zedelenmemiştir.

Yapıda çatı bahçesi ile teras arasında olan kesintisiz rampa katlar arasındaki sürekliliği sağlarken, terasın oturma alanı ile birleştirilmesi doğa ile iç içe olmasını sağlamıştır. Le Corbusier’e göre yaşama alanlarının toprağın neminden korunması ve geniş açıda manzara seyri vermesi nedeniyle zeminden yükseltilmesi gerekmektedir. Le Corbusier Savoye ailesiyle yapının ilk görüşmelerinde, aileyi daha kolay yapılacağını söyleyerek zor ikna ettiği düz çatısındaki terası bir dış oda gibi tasarlar.

Yapının planlarına baktığımızda; mutfak ve servis odalarını kuzey doğu cephesine, yatak odaları güney doğu cephesine, salon batı cephesine, teras ise güney batı cephesine bakacak şekilde konumlandırılmıştır. Malzeme olarak genelde beton, cam ve metal kullanılmıştır (Kahya, 2017).

Villa Savoye; Pürizm ’in başyapıt örneklerindendir. Cephesinde ve iç mekânında da pürizm akımının etkilerini taşır. Bembeyaz bir kütleden oluşan cephe, pilotiler sayesinde yükseltildiği için uzaktan bakıldığında havada süzülüyormuş hissi yaşatırken, Birbiri içerisine giren iç mekanlarının yanında sadece giriş alanı yapının dış görünüşüne tezat olarak ziyaretçiye heykelsi bir atmosfer yaşatır(Kan, 2020).

Villa Savoye UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’ne eklenmiştir.

Sonuç:

İnsanlık süregeldiği tüm zamanlarda içinde bulunduğu mekânı; yaşadığı çağa, coğrafya ve kültüre göre şekillendirme eğilimindedir. Endüstri devrimi sonrası, makineleşme ve seri üretimin getirdiği yeni yaşam biçimleri ,yeni ihtiyaçlar, akıl ve bilginin teknolojiyle birlikte kullanımının verdiği potansiyeller modern olarak adlandırılan yeni dünyanın yeni yaşamı anlayışını yaygınlaştırılmış ve modern mimarlığın doğmasına ön ayak olmuştur.

Modernizmin şekillenmesinde yeni üretim biçimleri ile tüm toplumu içine alan değişim ve biçim arayışları etkili olmuştur. Fransız bir mimar olan le corbusier bu yeni arayışta çok etkili bir isim olmuş ve modern mimarlığın temsilcileri arasında yer almıştır. ‘Ev yaşamak için bir makinedir’ aforizması onun mimarlık felsefesini gösterirken, 1926 da ortaya çıkardığı ‘yeni bir mimarlığa doğru 5 ilke’ manifestosu modern mimarlığın biçimlenmesinin en önemli etkenlerindendir.

“Pilotilerle Yerden kopma, açık plan , serbest cephe,  yatay geniş bant açıklıklar ve çatı bahçesi“ olan bu 5 ilkenin Villa Savoye ’daki karşılığı şöyledir: Ana kütle pilotiler ile yükseltilip zeminde ek mekân bırakılırken, açık plan anlayışı ile mekanlar minimum bölücü kullanılarak ayrılmıştır. Bu kararlarla modernizmin işlev öncelikli tasarım anlayışını da ifade edildiğini görürüz. Serbest cephe anlayışıyla yapının tüm cepheleri geçirgen, serbest olarak tasarlanırken, yatay geniş bant açıklık anlayışıyla da yapı dört bir taraftan yatay ve uzun pencerelerle açılmıştır. Bu karalarla betonarme sistemin tüm potansiyellerini en yalın şekilde ortaya koyması amaçlanmıştır. Eskinin kemer ve eğrisel strüktürlerle açıklık geçmesine karşı yeni taşıyıcı sistemi yöntemlerini olabildiğine düz ve sade şekilde ifade etmek istenmiştir. Çatı bahçesi anlayışıyla yapının çatı kısmı bir bahçeye döndürülmüş ve yaşama alanı olarak tasarlanmıştır. İşlev ve alandan kazanma adına verilmiş olan bu kararda da gene modernizm anlayışının tasarım girdilerine yansıması ifade edilmiştir.

Le Corbusier’in 5 ilkenin tamamına uyan bu tasarımında doğal malzeme tercih etmesiyle modernizmin standartlaşmış sabit malzemeleri tercih etmemiş ve çevre yapılar ile uyumu uygun değildir. Geri kalan tüm özellikleri ile 5 ilkeye uyduğundan modernizmin temsil eden yapılardan biridir. Bir nevi modern mimarlığı ifade etmek için yapılmış bir yapıdır. Modernizmin simge yapılarından oluşu ona sanat eseri özelliği katar bugün UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer almaktadır.

 

Kaynakça

]]>