Muhammet Fatih VERGİLİ – Açık Pencere https://www.acikpencere.com Gençlik Düşünce ve Araştırma Kuruluşu Sun, 18 Dec 2022 16:03:55 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://www.acikpencere.com/wp-content/uploads/2020/12/cropped-kullanici-32x32.png Muhammet Fatih VERGİLİ – Açık Pencere https://www.acikpencere.com 32 32 XIII. Yüzyıl Anadolu’sunda Tasavvuf, Türkmen Unsuru ve Babailik https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/xiii-yuzyil-anadolusunda-tasavvuf-turkmen-unsuru-ve-babailik/ https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/xiii-yuzyil-anadolusunda-tasavvuf-turkmen-unsuru-ve-babailik/#respond Sun, 20 Jun 2021 10:09:33 +0000 https://www.acikpencere.com/?p=3121
GİRİŞ

Anadolu Türk toplumunu orta çağda derinden etkileyen bir sosyal hareket olan Babailik akımının, vuku bulduğu çağın öne çıkan özelliklerini uhdesinde barındırması ve müteakip devirlerde etkisini sürdürmüş olması hasebiyle, Türk tarihi açısından büyük öneme haiz olduğu bir gerçekliktir. Bu gerçekliğe rağmen, bu sosyal hareket günümüz Türk tarihçileri ve sosyologları tarafından gerekli düzeyde incelenmemiş vaziyettedir. Bu makalede, bu hareketin ardında yatan dinamikler, hareketin meydana çıkış şekli ve sonraki dönemlerdeki yansımaları ele alınmaktadır. Bu akımın karakteristik özellikleri incelenirken dönemin kaynaklarından ve bu kaynakları kullanan günümüz araştırmacılarının eserlerinden faydalanılmış olup bu hareketin Türk toplumu ve devlet yapısı adına bünyesinde barındırmış olduğu fevkalade büyük önem gün yüzüne çıkartılmaya çalışılmıştır. Birincil kaynaklar arasında yer alan Âşıkpaşazade, Yazıcıoğlu Ali, Oruç Bey, Eflaki, İbn Battuta, İbn Bibi ve Marco Polo gibi müelliflerin eserlerinden, bu makale çalışmasının hacmini genişletecek olmasından dolayı, doğrudan yararlanılmamış olup bu birincil kaynakları titizlikle kullanan modern ve yakın dönem araştırmacılarının eserlerinden istifade olunmuştur. Şu husus da belirtilmelidir ki bu mezkûr müelliflerin eserleri birincil kaynak olarak gösterilse dahi, bu müellifler, bu makalenin incelediği olaydan çok sonraki zamanlarda yaşamış ve Babailik hareketine doğrudan şahitlik edememişlerdir fakat dönemlerinin genel görüşlerini yansıtmada başarılı oldukları söylenebilir. Bahsolunan modern ve günümüz araştırmacıları ise İlyas Üzüm, Ömer Lütfi Barkan, Halil İnalcık, A. Z. V. Togan, M. Fuat Köprülü, A. Yaşar Ocak, V. A. Gordlevskiy ve M. G. S. Hodgson gibi pek değerli bilim insanlarıdır ki yazmış oldukları eserler yol gösterici nitelikte olup pek kıymetli argümanlar içermektedir. İşbu eserlerden faydalanmış olan bu makalenin de okuyucuyu müstefit kılacağı ve Babailik meselesi üzerinde yeniden ve etraflıca düşünülmesini sağlayacağı öngörülmektedir.

TASAVVUF ve TÜRKMENLİK BAĞLAMINDA BABAİLİK

Babailik hareketinin sağlıklı bir şekilde analiz edilebilmesi için öncelikle tasavvufun gelişim aşamalarına, İslam’ın Türklerce kabulü sürecine ve Türklüğün sosyopolitik güç olarak Küçük Asya’da nasıl zuhur ettiğine değinilmelidir. İslam coğrafyasında tasavvufi hareketlerin oluşumunun izi, hicri ikinci yüzyıla kadar sürülebilir. Hicri ikinci yüzyıla kadar klasik “takva” dairesi içinde yorumlanan İslam mistisizmi, İslam-Arap Devleti’nin siyasi gücünün farklı kültürlerin yaşadığı coğrafyalara yayılmasının bir sonucu olarak, takip eden yüzyıllarda büyük bir değişim geçirip ivme kazanmıştır. Hicri beşinci yüzyıla kadar Müslüman toplum arasında ön plana çıkan sufiler, toplum içinde yarattıkları gizemli manevi atmosfer sayesinde, hicri beşinci yüzyıldan sonra kendi adlarıyla müsemma tarikatların kurulmasına zemin hazırlamışlardır. Budizm, Manicilik, Mitracılık, Zerdüştlük, Şamanizm, Hristiyanlık ve Musevilik gibi inançların yaşadığı coğrafyalarla temas etmenin bir neticesi olarak da gelişen İslam tasavvufu, doğal olarak, klasik anlamda süregelen İslam telakkisinden bazı noktalarda farklılaşmakta, bu farklılaşma (ya da “yenilenme”) İslam mütefekkirleri arasında tartışmalara neden olmakta idi. Bu tartışmaları bitiren, ortodoks İslam anlayışı ile “yeni mistisizmi” barıştıran kişi, İslam dünyasında “hüccetülislam” lakabıyla tanınan, Horasanlı Gazali olur (Hodgson, 2021:240). Onun vasıtası ile şeriat kurumu ve mistikler arasındaki gerginlik azalır.

Kadim zamanlardan beri Asya’da büyük siyasi oluşumlar teşkil ettirmiş olan ve kendilerine özgü bir inanç sistemine de sahip olan Türk milletinin, İslamiyet’i kabul sürecine değinilecek olursa, bu sürecin pek uzun bir dönemi kapsadığı ifade edilebilir. Türk topluluklarının İslam ile ilk karşılaşmaları, genel hatlarıyla yedinci miladi yüzyıla, Ömer bin Hattab dönemine denk düşer. Bu karşılaşmanın ardından, on birinci yüzyıla kadar geçen zaman diliminde, Maveraünnehir bölgesi etrafında yerleşik veya konargöçer Türkler arasında İslam büyük oranda yayılım sağlar. Daha doğu bölgelerde ise İslam’ın tam anlamıyla yayılması ve kabulü on beşinci miladi yüzyıla dek sürer (Üzüm, 2018:18). Tasavvufun İslam dünyasındaki gelişimi ve Türklerin İslam ile tanışıklığı bu şekilde özetlenebilir.

Anadolu’da Türklüğün inkişafı meselesine değinilecek olursa, mevcut somut verilere dayanarak, Türklüğün bu coğrafyada açık bir şekilde varlığının Selçuklu hanedanı zamanına tesadüf ettiği ifade edilebilir. Türklerin, Anadolu’yu daha önceden yurt edindiği iddiaları mevcut ise de bu iddialar bu makalenin çalışma alanının dışında kaldığı için üzerinde durulmayacaktır. Fakat söz konusu iddiaların ciddiye alınıp üzerinde çalışılması gerektiği belirtilmelidir. Anadolu’nun Türkleşmesi üç aşamada ele alınabilirki ilk aşama, Selçukluların on birinci yüzyıldaki akınlarıyla gerçekleşir. İkinci aşama, Moğol tehdidinden kaçan Türkmenlerin vasıtasıyla meydana gelir. Üçüncü ve son aşama ise Moğol iktidarının Anadolu’daki bizatihi varlığı ile tamamlanmıştır ki Moğol askerî varlığının ciddi rakamlara ulaştığı kaynaklarda tespit edilebilmektedir (Togan, 2019:347). Türk soylu askerlerin Moğol ordusundaki ciddi varlıkları göz ardı edilmemelidir ki Anadolu coğrafyasının Türkleşmesinde onların rolü de büyük önem arz etmektedir. Moğolların Anadolu ve etrafında yaratmış olduğu sosyopolitik vaziyetin, Anadolu’nun mühim bir “muhaceret ve ticaret” noktası olmasını sağladığı da bir diğer önemli husustur (Barkan, 2020:450). Böylesi bir ortam, bu bölgede, Âşıkpaşazade’nin işaret ettiği üzere, dört temel toplumsal güruhun zuhuruna zemin hazırlar; Gaziler, Ahiler, Bacılar ve Abdallar (Öcalan, 2002:464). Makalenin konusu olan Babailer, bu sonuncu grubun mümessilleridir ki kaynaklar onların kalender meşrep tasavvuf ehli olduğunu, tasavvufi anlayış olarak da Vefailik çizgisinde olduklarını belirtir (Köprülü, 1976:207- 208). Bağlı bulundukları ekol hakkında alternatif iddialar mevcut ise de bu iddialar büyük önem arz etmemektedir. Çünkü bu ekolleri birbirinden tam anlamıyla ayırmak güçtür. Bunun nedeni, bu tasavvufi ekoller hakkında elimizde detaylı verilerin bulunmaması (veyahut etraflıca incelemelerinin yapılmaması) ve (elimizdeki verilerin de işaret ettiği üzere) bu ekollerin birbirleri ile girift ilişkilere sahip olmasıdır. Anadolu’daki Babailik hareketi/ isyanı, adını Baba İlyas’tan alır ki kendisi bu hareketin öncüsü olarak sayılır. İsyan esnasında ise müridi, Baba İshak daha aktif rol oynar (Ocak, 1991:374). Anadolu Selçuklu coğrafyasında vuku bulan bu akımın tasavvufi bir ekol mü, yoksa politik bir hamle mi olduğu ise tartışmalı bir konu olmakla birlikte Fuat Köprülü, A. Yaşar Ocak ve Gordlevskiy bu hareketin politik karakterinin daha ön planda olduğunu vurgularlar. Fakat şunu da belirtmek gerekir ki Köprülü, Babailiğin, politik bir hamle olmasının yanı sıra, mutlak surette heretik bir mezhep olduğunu ifade etmektedir. Fakat buna karşılık A. Yaşar, bu hareketi bir mezhep olarak değil, salt sosyopolitik bir cereyan olarak ele almakta, Köprülü’nün mezhep olarak yorumladığı unsuru, bu sosyal hareketin “ideolojisi” olarak değerlendirmektedir. Bu ideolojinin de gayrisünni özelliklere sahip olduğunu kabul ederek, Türklüğün ve kadim İran-Hint dinlerinin, mevcut güçlü evliya kültü ile sentezinin sonucu ortaya çıkan bir düşünce sistemi olduğunu ön plana çıkartmaktadır (Ocak, 2011:80-84). Buna ek olarak her iki müellif de bu hareketin siyasi vasfının, dinî önemine baskın durumda olduğunun altını çizer ve bu hareketi, yozlaşmış müesses devlet otoritesine karşı, konargöçer Türkmen kitlelerin başkaldırısı olduğunu ifade eder. Gordlevskiy ise bu hareketi, “Köy, şehir üzerine yürüdü.” diyerek özetler ve bu akımın bir “köylü başkaldırısı” olma özelliğini vurgular (Gordlevskiy, 2019:154). Babailik isyanının/ akımının veyahut (kaynaklardaki bir diğer ismi olan) kıyamının temel vasfını kavrayabilmek için bizzat baba terimini incelemek gerekir ki hareketin ismi de buradan gelmektedir. Baba kavramının, temel olarak Türklerde mevcut olan ozan/ kam- şaman kültünün ve Hint-Avrupa halklarının mirasının İslam ile sentezi olarak ortaya çıkan Arap-İslam tasavvufundaki veli-evliya kültünün bir harmanı olduğu ifade edilebilir ki bu kişiler, konargöçer Türkmenler arasında sözü dinlenir kimseler olma vasfını taşırlar idi. Köprülü’nün de belirttiği üzere tasavvufun Türkistan coğrafyasında yayılmaya başlamasıyla birlikte pek çok babalar zuhur etmeye başlar (Babinger ve Köprülü, 1996:49). İşte bu babalar, makalenin başında da zikredilen, Anadolu’nun Türkleşmesini sağlayan Moğol baskısı ile Türkiye coğrafyasına yerleşir ve Selçuklu hükümranlığının baskılarına, dış tehditlerin yarattığı kaotik ortamın gerginliğine dayanamayarak devlet otoritesine başkaldırır. Burada vurgulanması gereken nokta şudur ki Babailik hareketi, Türkistan bölgesinde inkişaf gösteren babaların vücuda getirdiği toplumsal-dinî bir harekettir ve bu babalardır ki İslam’ın konargöçer Türk kitleler arasında yayılımını ve Türklüğe özgü bir İslam inancının ortaya çıkmasını sağlarlar. Fakat isyanın bastırılmasıyla beraber, yerleşik ortodoks İslam inancı egemenliğini sürdürmeye devam eder ve bu da “Türk İslam’ı” kavramının husule gelmesini engeller. İsyanın başarısızlığına rağmen, mağlup babalar, Anadolu’nun uç bölgelerine yayılırlar ve kendilerine özgü olan inanç sistemlerini devam ettirirler (Gordlevskiy, 2019:155). Bu uç bölgelerine yayılan babalardan biri, pek tanındık olan Şeyh Edebalı’dır. (İnalcık, 2017:35). Dönem kaynaklarının verdiği bilgilere dayanarak, Şeyh Edebalı’nın yanı sıra Geyikli Baba, Hacı Bektaş, Musa Baba gibi isimler de Babailik dairesi içerisinde zikredilebilir (Paşazade, 2003:297). On beşinci yüzyılda baş gösteren Otman Baba ve Şeyh Bedrettin ayaklanmaları da yüzyıllardır süregelmiş babalık geleneğinin, kendi zamanlarındaki yansımaları olduğu söylenebilir.

SONUÇ

İşaret olunduğu üzere, Babailik akımına zemin hazırlayan iki temel öge bulunmaktadır: Türkmenlik ve tasavvuf olgusu. Tasavvuf kurumu, Arap-İslam devletinin farklı coğrafyalara tahakkümüyle birlikte hicri beş yüzyıl içerisinde olgunluğa erişir ve

Türkistan coğrafyasında, Türklerin arasında yaygınlık kazanır. Konargöçer Türk kitlelerinin İslamiyet’i kabulü sürecinde tasavvufun anahtar rol üstlendiği ifade edilebilir. Bu konargöçer kitleler arasında şöhret kazanan manevi önderler olan babalar, ki bunlar Türkler arasında zaten mevcut olan şamanlık-ozanlık geleneğinin sonraki çağlardaki tezahürleridir, bir “Türkmen/Türk Müslümanlığı” kavramını ortaya çıkarırlar. Fakat ortaya koydukları kendilerine özgü bu anlayış, on üçüncü yüzyılda bir “patlama noktası” olan Babailik hareketinin Selçuklu otoritesince bastırılmasıyla birlikte sönümlenir. Buna rağmen, babalar, isyanın ardından uç bölgelere göçerek tekrardan Türkmen kitleler arasına karışır. Böylelikle, yeni kurulan toplumsal düzende “öz-kimlik oluşturucu” bir mahiyet kazanarak tarih sahnesinde yerlerini alırlar. Bu kimlik oluşturucu etkileri, günümüzde gözle görülebilen Arap-İran İslam algısı ile Türklüğün İslam algısı arasındaki temel farkı oluşturmaktadır. Bu yüzdendir ki Babailik hareketi sadece bir başkaldırı olarak görülmemeli; onuncu yüzyıldan beri süregelen, konargöçer Türklüğün İslam’ı kavrayış şekli olarak yorumlanmalı ve günümüze dek süren sosyokültürel etkileri bu açıdan değerlendirilmelidir. 1240 senesinde meydana gelen başkaldırı ise babaların, tarih sahnesindeki salt politik hamlesi (“zulme karşı” bir reaksiyonu) olarak ele alınmalı, bu yüzden Babailik kavramı daha geniş bir perspektiften incelenmelidir.

KAYNAKÇA

  • BABINGER, F. ve KÖPRÜLÜ, M.F. (1996), Anadolu’da İslâmiyet, Çev. Ragıp Hulusi, İstanbul: İnsan Yayınları.
  • BARKAN, Ö. L. (2020), İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri, İstanbul: Ötüken Neşriyat. GORDLEVSKIY, V. A. (2019), Küçük Asya’da Selçuklular (2. Baskı), Çev. Abdülkadir İnan: Ankara:Türk Tarih Kurumu.
  • HODGSON, M. G. S. (2021), İslam’ın Serüveni (3. Baskı), Cilt 2, Çev. Berkay Ersöz, Ankara: Phoenix Yayınevi.
  • İNALCIK, H. (2017), Osmanlı Tarihinde İslâmiyet ve Devlet (3. Baskı), İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.
  • KÖPRÜLÜ, M. F. (1976), Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (3. Baskı), Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
  • OCAK, A. Y. (2011), Babaîler İsyanı (5. Baskı), İstanbul: Dergâh Yayınları.
    OCAK, A. Y. (1991), Babaîlik, 24 Şubat 2021 tarihinde İslam Ansiklopedisi: https://cdn2.islamansiklopedisi.org.tr/dosya/4/C04001640.pdf adresinden alındı.
  • ÖCALAN, H. B. (2002), Anadolu Selçukluları Zamanında Tasavvuf Düşüncesi. Türkler Ansiklopedisi. (Cilt 7, 462-470.ss.) Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.
  • PAŞAZADE, Â. (2003), Osmanoğulları’nın Tarihi, Çev. Kemal Yavuz ve M. A. Yekta Saraç, İstanbul: K Kitaplığı.
  • TOGAN, A. Z. V. (2019), Umumi Türk Tarihine Giriş (2. Baskı), Cilt 1, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.
  • ÜZÜM, İ. (2018), Tarihsel ve Kültürel Boyutlarıyla Alevîlik (8. Baskı), Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
]]>
https://www.acikpencere.com/arastirma-alanlari/beseri-bilimler/xiii-yuzyil-anadolusunda-tasavvuf-turkmen-unsuru-ve-babailik/feed/ 0